Değerli Dostlar
Artık bundan sonra görüşlerimi ve yazılarımı http://www.71kale.com/ adresindeki sitede sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. http://www.71kale.com/ da görüşmek dileğiyle
1 Ağustos 2009 Cumartesi
22 Temmuz 2009 Çarşamba
VALİ GÜNER – KIRŞEHİR , LOBİCİLİK VE KIRIKKALE
Geçtiğimiz hafta, TBMM tatile girmeden bir önceki gün; bir milletvekilimizi ziyaret ederek bir talebimi iletmek için Meclise gitmiştim.Hoş bugüne kadar milletvekilimize ilettiğim iki talebim olmuştu sağ olsunlar iki talebimden de olumsuz netice alarak soğuk su içtim.
Ancak o gün meclise gittiğimde benimde tesadüfen misafir olduğum bir toplantı vardı.O gün TBMM Sergi Salonunda Kırşehirliler Günü düzenlenmiş beni de milletvekili danışmanı olan bir arkadaş o sergiye götürdü. Doğrusu o sergiyi gezince hem hayıflandım ve üzüldüm,hem de o sergiyi oraya taşıyan yetkilileri gıyabında kutladım.
O sergiyi açmış olan yetkilileri kutladım.Çünkü; bu sergi 81 vilayetin 550 milletvekiline hitab eden ve Kırşehir’i 550 milletvekiline anlatmanın tanıtmanın hatta Kırşehir’in reklamını yapmanın en güzel yoluydu . Bu sergi tam anlamıyla Kırşehir lobiciliği adına başarılı bir çalışmaydı.
Salonunun girişinden itibaren tüm sergi salonu Kırşehir’in tarihi,turistik kültürel değerlerinin resimleriyle donatılmıştı.Yaklaşık 4 metre boyunda 10 metre enindeki bu resimlerin önünden geçerken adeta sergilenen eserlerin içinden geçiyormuş izlenimi uyanıyordu insanda.
Bu sergi sayesinde Cacabey Gökbilim Medresesi ve meydanı,Ahi Evran-ı Veli Zaviyesi,Ahilik Kültürünü yansıtan giysiler ve eserler,Aşık Paşa Türbesi,Kesikköprü Kervansarayı,Yunus Emre Anıt Mezarı,Yer altı Şehirleri,Kilise,Heykel ve höyükler,Japon Arkeoloji Enstitüsü ve bahçesi,Ağalar,Bekirefendi,Hacıbey ve Sülükçüler konakları ile tarihi camilerin ve Kırşehir kaplıcalarının resimleri ve maketleri bu salonda sergileniyordu.
Bir başka köşede Kırşehir’in folklorik değerlerini üzerinde taşıyan folklorcular gelenleri karşılarken diğer köşede Kırşehir’in yıllar itibariyle Milli Eğitimdeki başarı yüzdesi ve oranlarını gösteren grafik sergileniyordu. Sergi salonunun tavanında Neşet Ertaş’ın sazı ve sözü çınlarken Neşet Ertaş kendi köşesinde TBMM Başkanı Köksal Toptan’la sohbet ediyordu.
Salondan çıkanlara ise içinde Kırşehir’i tanıtan bir Kent Rehberi,Kaman Cevizi ve Helvadan oluşan bir çanta hediye ediliyordu.Kırşehir Valiliği ve Kırşehir Belediye Başkanlığınca düzenlenmiş bu sergiyi gezipte dışarı çıkınca üzülmedim desem yalan olur.Bizde Kırıkkale olarak bu sergi salonunda bir sergi düzenlemek istesek acaba ne sergileyebilirdik diye düşündüm ve üzüldüm.
Yukarıda bahsettiğim bu serginin, Kırıkkale’ye yeni atanan Valimiz Hakan Yusuf Güner’le ne alakası var diyeceksiniz. Vali bey Kırıkkale’ye ilk geldiğinde esnafı ve bürokrasiyi tanıma gezisi düzenledi. İşte bu gezisi esnasında Halk Eğitim Merkezini gezerken sanıyorum oradaki yetkili bir amir yada müdür Vali beye çay ikram ikram etmek istediklerini söyler.Vali bey ise o müdüre:”Bu güne kadar Kırıkkale’yi temsil edecek bir ürünle –yada- ürünlerle bir sergi açtınız mı ?”. Veya :”Kırıkkale’yi marka haline getirecek bir ürün geliştirdiniz mi ? “ diye bir soru sorar. Herhalde - hayır- cevabını almış olmalı ki:”Böyle bir ürün geliştirince veya Kırıkkale’ye malolmuş ürünlerle bir sergi açtığınız zaman gelip çayınızı içeceğim?”demiş.Sayın Valimizin bu sözü bile içime biraz su serpti.İşte dedim kendi kendime Kırıkkale’yi tanıtacak ürünleri önce kendi şehrimizde oluşturduktan sonra neden bizde TBMM’de Kırıkkale sergisi açamayalım.Mecliste sergi açsak ne olur açmasak ne olur? diyenleriniz olabilir.Bunu diyecek olanlara keşke mecliste o günkü havayı görebilseydiniz derim.
Her şey hayal etmekle , istemekle ve de gayretle olur.Vali bey bana proje getirin diyor.Bende bu sütunlardan Sayın Valimize öncelikle hoş geldiniz derken yukarıda bahsettiğim çerçevede “TBMM’de 2010-yada- 2011 Yılında Kırıkkale Sergisi Açılması” projesi veya önerisini ben sunmuş olayım,hüsn-ü kabul görürse şayet.
Yunus PEHLİVANLI
Ancak o gün meclise gittiğimde benimde tesadüfen misafir olduğum bir toplantı vardı.O gün TBMM Sergi Salonunda Kırşehirliler Günü düzenlenmiş beni de milletvekili danışmanı olan bir arkadaş o sergiye götürdü. Doğrusu o sergiyi gezince hem hayıflandım ve üzüldüm,hem de o sergiyi oraya taşıyan yetkilileri gıyabında kutladım.
O sergiyi açmış olan yetkilileri kutladım.Çünkü; bu sergi 81 vilayetin 550 milletvekiline hitab eden ve Kırşehir’i 550 milletvekiline anlatmanın tanıtmanın hatta Kırşehir’in reklamını yapmanın en güzel yoluydu . Bu sergi tam anlamıyla Kırşehir lobiciliği adına başarılı bir çalışmaydı.
Salonunun girişinden itibaren tüm sergi salonu Kırşehir’in tarihi,turistik kültürel değerlerinin resimleriyle donatılmıştı.Yaklaşık 4 metre boyunda 10 metre enindeki bu resimlerin önünden geçerken adeta sergilenen eserlerin içinden geçiyormuş izlenimi uyanıyordu insanda.
Bu sergi sayesinde Cacabey Gökbilim Medresesi ve meydanı,Ahi Evran-ı Veli Zaviyesi,Ahilik Kültürünü yansıtan giysiler ve eserler,Aşık Paşa Türbesi,Kesikköprü Kervansarayı,Yunus Emre Anıt Mezarı,Yer altı Şehirleri,Kilise,Heykel ve höyükler,Japon Arkeoloji Enstitüsü ve bahçesi,Ağalar,Bekirefendi,Hacıbey ve Sülükçüler konakları ile tarihi camilerin ve Kırşehir kaplıcalarının resimleri ve maketleri bu salonda sergileniyordu.
Bir başka köşede Kırşehir’in folklorik değerlerini üzerinde taşıyan folklorcular gelenleri karşılarken diğer köşede Kırşehir’in yıllar itibariyle Milli Eğitimdeki başarı yüzdesi ve oranlarını gösteren grafik sergileniyordu. Sergi salonunun tavanında Neşet Ertaş’ın sazı ve sözü çınlarken Neşet Ertaş kendi köşesinde TBMM Başkanı Köksal Toptan’la sohbet ediyordu.
Salondan çıkanlara ise içinde Kırşehir’i tanıtan bir Kent Rehberi,Kaman Cevizi ve Helvadan oluşan bir çanta hediye ediliyordu.Kırşehir Valiliği ve Kırşehir Belediye Başkanlığınca düzenlenmiş bu sergiyi gezipte dışarı çıkınca üzülmedim desem yalan olur.Bizde Kırıkkale olarak bu sergi salonunda bir sergi düzenlemek istesek acaba ne sergileyebilirdik diye düşündüm ve üzüldüm.
Yukarıda bahsettiğim bu serginin, Kırıkkale’ye yeni atanan Valimiz Hakan Yusuf Güner’le ne alakası var diyeceksiniz. Vali bey Kırıkkale’ye ilk geldiğinde esnafı ve bürokrasiyi tanıma gezisi düzenledi. İşte bu gezisi esnasında Halk Eğitim Merkezini gezerken sanıyorum oradaki yetkili bir amir yada müdür Vali beye çay ikram ikram etmek istediklerini söyler.Vali bey ise o müdüre:”Bu güne kadar Kırıkkale’yi temsil edecek bir ürünle –yada- ürünlerle bir sergi açtınız mı ?”. Veya :”Kırıkkale’yi marka haline getirecek bir ürün geliştirdiniz mi ? “ diye bir soru sorar. Herhalde - hayır- cevabını almış olmalı ki:”Böyle bir ürün geliştirince veya Kırıkkale’ye malolmuş ürünlerle bir sergi açtığınız zaman gelip çayınızı içeceğim?”demiş.Sayın Valimizin bu sözü bile içime biraz su serpti.İşte dedim kendi kendime Kırıkkale’yi tanıtacak ürünleri önce kendi şehrimizde oluşturduktan sonra neden bizde TBMM’de Kırıkkale sergisi açamayalım.Mecliste sergi açsak ne olur açmasak ne olur? diyenleriniz olabilir.Bunu diyecek olanlara keşke mecliste o günkü havayı görebilseydiniz derim.
Her şey hayal etmekle , istemekle ve de gayretle olur.Vali bey bana proje getirin diyor.Bende bu sütunlardan Sayın Valimize öncelikle hoş geldiniz derken yukarıda bahsettiğim çerçevede “TBMM’de 2010-yada- 2011 Yılında Kırıkkale Sergisi Açılması” projesi veya önerisini ben sunmuş olayım,hüsn-ü kabul görürse şayet.
Yunus PEHLİVANLI
3 Haziran 2009 Çarşamba
BELEDİYELER PARTİLERİN BALONU OLACAK
Nevşehir Kapadokya’daki Balon gezisi esnasında balonun düşmesi sonucu balonda bulunan bir kişi ölmüş ve 9 kişide yaralanmıştı. Bu haberi sanıyorum bir çoğunuz televizyonlardan izlemişsinizdir.
Kısa bir bilgi olması için bu balonların nasıl havalandığını sizlere nakletmek istiyorum.Bu balonlara 10 kişi binebiliyor.Sıcak hava balonlarında yönlendirme imkanı yok.Balonda bulunan propan gazı dolu tüplerle balonun kubbesindeki havayı ısıttıkça balon yükseliyor,bu alevi kestiğinizde de balondaki soğumayla birlikte alçalma başlıyor.Balonlar rüzgar yönünde hareket ediyor.Balonun pilotu yükselip alçalarak gitmek istediği yöne uygun rüzgarı bulmaya çalışıyor ve balona kumanda ipleriyle hakim olmaya çalışıyor muşş. Muşş diyorum çünkü bende bu bilgiyi internetten aldım. Eeee durup dururken bunu niye yazdın diyebilirsiniz.
Maksadım elbette balon faciasını anlatmak değil.Ancak uçan balon faciasıyla son belediye seçimleri arasında bir bağ var bence.Son seçimde 2947 belediye başkanı seçildi.Herkese hayırlı olsun.Partisi ne olursa olsun tüm belediyelerin başarılı olması en büyük temennimiz.Çünkü hepsi bu ülkenin insanına hizmet etme iddiasıyla işbaşına geldiler
.
Evet bu başkanlar bir iddiayla işbaşına geldiler.Özellikle ilk kez seçilen belediye başkanları dediler ki: “Eyy vatandaş ben şu anki başkandan çok daha iyi hizmet ederim.Çalışanın maaşını hemen öderim.Evlerinizin önüne kadar asfalt,her mahalleye bir çocuk parkı yaparım “ gibi vaatlerde bulundular.Hatta bazı adaylar işi daha ileri götürerek ;”Eyy hemşerim her evden bir işsize iş veririm..” gibisinden çok uçuk iddialarda bulundular.Ataların deyimiyle bu iddialar Ben Halep’teyken kırk arşın atlardımın ta kendisiydi. Ve vatandaş dayanamadı bu iddialar karşısında;”Buyur sayın başkan geç göreve biz eski başkanı deviriyoruz” dediler ve yeni başkana görevi tevdi ettiler.
O ne. Seçimden kısa bir süre sonra yeni başkandan bir çığlık. “Yandım anaaam .Enkazın altında kaldım anaaam !!!!” E günaydın demezler mi adama ? E kardeşim bu işe soyunurken hiç hesap kitap yapmadın mı demezler mi adama? Bunları söylerken şu iki konuyu gözden kaçırmıyorum.Evet bir önceki başkanlar borçların ödenmesi yada azaltılması konusunda başarısız olmuş olabilirler.Yada hizmet yapma adına yatırım yaparken ölçüyü kaçırarak belediyeyi gereğinden fazla borç altına sokmuş olabilir.Yada eski başkan her konuda tamamen başarısız olmuş olabilir. Halkta zaten bu başarısızlığından dolayı eski başkanı görevinden indirmiş “ ben daha başarılı olacağım” diyen başkanı göreve getirmiştir.
Bir diğer konu eğer eski başkanlar seçimi kaybetmeseydi yeni seçilen başkanların şikayet ettiği bütçeyle yine ve yeniden kendi beldesine hizmet etmeye çalışacaktı.Eski başkanlar borçlardan dolayı belediye koltuğunu atıp kaçmamış,aksine seçmen tarafından indirilmiştir.Bana göre olay böyle değerlendirilmelidir.
Balon konusuna gelince.Refah Partisi’nin geçmiş yıllarda iktidara gelmesinde en büyük etken Türkiye genelinde başarılı bir belediyecilik yapması sayesinde olmuştur.Yani bir partinin belediyelerde gösterdiği başarı, o partiyi parlamentoya taşımada uçan balon etkisi göstererek hükümete taşımıştır.Belediyelerdeki başarınız uçan balonunun kubbesine sıcak hava vererek partinizin balonunu havalandırdığı gibi ,belediyelerdeki başarısızlıklarda partinizin balonunun kubbesindeki havayı soğutarak düşüşüne sebep olabilir.
Elbette yerel yönetimlerdeki başarı yada başarısızlık partilerin genel anlamda tamamen başarılı yada başarısız olmasını etkilemez.Ancak bu husus iktidara gelmenize yada iktidardan uzaklaşmanıza en büyük etkenlerdendir diye düşünüyorum.Hele hele genel seçimlere 2 yıl gibi bir süre kalmışken yerel yönetimlerin başarılı olmasının önemi daha da fazlalaşmaktadır.
Son söz: En kolay iş eleştirmek ve akıl vermektir.ALLAH tüm belediye başkanlarımıza yardım etsin, kolaylıklar versin.
Yunus PEHLİVANLI
71kaleblogspot.com
Kısa bir bilgi olması için bu balonların nasıl havalandığını sizlere nakletmek istiyorum.Bu balonlara 10 kişi binebiliyor.Sıcak hava balonlarında yönlendirme imkanı yok.Balonda bulunan propan gazı dolu tüplerle balonun kubbesindeki havayı ısıttıkça balon yükseliyor,bu alevi kestiğinizde de balondaki soğumayla birlikte alçalma başlıyor.Balonlar rüzgar yönünde hareket ediyor.Balonun pilotu yükselip alçalarak gitmek istediği yöne uygun rüzgarı bulmaya çalışıyor ve balona kumanda ipleriyle hakim olmaya çalışıyor muşş. Muşş diyorum çünkü bende bu bilgiyi internetten aldım. Eeee durup dururken bunu niye yazdın diyebilirsiniz.
Maksadım elbette balon faciasını anlatmak değil.Ancak uçan balon faciasıyla son belediye seçimleri arasında bir bağ var bence.Son seçimde 2947 belediye başkanı seçildi.Herkese hayırlı olsun.Partisi ne olursa olsun tüm belediyelerin başarılı olması en büyük temennimiz.Çünkü hepsi bu ülkenin insanına hizmet etme iddiasıyla işbaşına geldiler
.
Evet bu başkanlar bir iddiayla işbaşına geldiler.Özellikle ilk kez seçilen belediye başkanları dediler ki: “Eyy vatandaş ben şu anki başkandan çok daha iyi hizmet ederim.Çalışanın maaşını hemen öderim.Evlerinizin önüne kadar asfalt,her mahalleye bir çocuk parkı yaparım “ gibi vaatlerde bulundular.Hatta bazı adaylar işi daha ileri götürerek ;”Eyy hemşerim her evden bir işsize iş veririm..” gibisinden çok uçuk iddialarda bulundular.Ataların deyimiyle bu iddialar Ben Halep’teyken kırk arşın atlardımın ta kendisiydi. Ve vatandaş dayanamadı bu iddialar karşısında;”Buyur sayın başkan geç göreve biz eski başkanı deviriyoruz” dediler ve yeni başkana görevi tevdi ettiler.
O ne. Seçimden kısa bir süre sonra yeni başkandan bir çığlık. “Yandım anaaam .Enkazın altında kaldım anaaam !!!!” E günaydın demezler mi adama ? E kardeşim bu işe soyunurken hiç hesap kitap yapmadın mı demezler mi adama? Bunları söylerken şu iki konuyu gözden kaçırmıyorum.Evet bir önceki başkanlar borçların ödenmesi yada azaltılması konusunda başarısız olmuş olabilirler.Yada hizmet yapma adına yatırım yaparken ölçüyü kaçırarak belediyeyi gereğinden fazla borç altına sokmuş olabilir.Yada eski başkan her konuda tamamen başarısız olmuş olabilir. Halkta zaten bu başarısızlığından dolayı eski başkanı görevinden indirmiş “ ben daha başarılı olacağım” diyen başkanı göreve getirmiştir.
Bir diğer konu eğer eski başkanlar seçimi kaybetmeseydi yeni seçilen başkanların şikayet ettiği bütçeyle yine ve yeniden kendi beldesine hizmet etmeye çalışacaktı.Eski başkanlar borçlardan dolayı belediye koltuğunu atıp kaçmamış,aksine seçmen tarafından indirilmiştir.Bana göre olay böyle değerlendirilmelidir.
Balon konusuna gelince.Refah Partisi’nin geçmiş yıllarda iktidara gelmesinde en büyük etken Türkiye genelinde başarılı bir belediyecilik yapması sayesinde olmuştur.Yani bir partinin belediyelerde gösterdiği başarı, o partiyi parlamentoya taşımada uçan balon etkisi göstererek hükümete taşımıştır.Belediyelerdeki başarınız uçan balonunun kubbesine sıcak hava vererek partinizin balonunu havalandırdığı gibi ,belediyelerdeki başarısızlıklarda partinizin balonunun kubbesindeki havayı soğutarak düşüşüne sebep olabilir.
Elbette yerel yönetimlerdeki başarı yada başarısızlık partilerin genel anlamda tamamen başarılı yada başarısız olmasını etkilemez.Ancak bu husus iktidara gelmenize yada iktidardan uzaklaşmanıza en büyük etkenlerdendir diye düşünüyorum.Hele hele genel seçimlere 2 yıl gibi bir süre kalmışken yerel yönetimlerin başarılı olmasının önemi daha da fazlalaşmaktadır.
Son söz: En kolay iş eleştirmek ve akıl vermektir.ALLAH tüm belediye başkanlarımıza yardım etsin, kolaylıklar versin.
Yunus PEHLİVANLI
71kaleblogspot.com
7 Mayıs 2009 Perşembe
SİYASETÇİ VE SENDİKACILARIN DİKKATİNE
Avrupa Birliğine uyum sağlamak için düşünülen bazı yasal düzenlemeler hayata geçirildiği takdirde Ülkemizde olduğu gibi elbette şehrimizde de siyasetçilik ve sendikacılık yapmak artık öyle eskisi kadar kolay olmayacak. Ya da çok kolay olacak.Bu işi eskiden beri yapan klasik sendikacılar ve klasik siyasetçiler yeni uygulamaya ayak uyduramazlarsa kendilerini emekliye ayırmak zorunda kalacaklar.
Avrupa Birliği yetkilileri ile Türk yetkililer 19.fasılın görüşmelerine başladılar.Bu fasıl gereği Türkiye de yasalaşması için çalışılan iki temel konudan birisi Sendika Reformu, diğeri de %10 olan seçim barajının % de 1’e düşürülmesi konusu.
Avrupa’nın siyasal anlayışındaki temel ölçü şu:”Toplumdaki her siyasi görüş en büyüğünden en küçüğüne kadar parlamentoda temsil edilebilmelidir.Demokrasinin gereği budur”
İşte bu görüşe dayanarak yeni bakanlar kurulumuz göreve başlayınca ilk etapta (Demokratik Anayasa Paketi) çerçevesinde bu iki maddeyi yasalaştırma çalışmalarına başlayacaklar.Parlamentoya girebilmek içim Ülkemizde %10 olarak uygulanan seçim barajı %1’e düşürüldüğü zaman, parti genel başkanları ve genel merkez yöneticileri adaylarını belirlerken; aday gösterilecek insanların sadece kendilerine bağlı ve sadık olmalarının yanı sıra mutlaka ve mutlaka tabanı kuvvetli ve oy potansiyeli yüksek olmasına da dikkat edeceklerdir.
Yani artık genel merkez ve genel başkanlar ”Ceketimizi koysak seçilir” yada “Odunu diksek yeşerir” diyerek işi riske atmayacaklardır sanıyorum .Ülke genelinde bundan sonra iki üç tane partinin ülke genelinde %1’i aşması bu yasadan sonra daha kolay hale gelebilecek.Elbette herkes ;aday olmak için öncelikle tercihini iktidar partisi yada iktidara en yakın partiden yana kullanmak isteyecektir. Ancak o partiden aday olamayınca eğer tabanına ve oy potansiyeline güveniyorsa %1’lik partiler bu özellikteki adaylara kapılarını sonuna kadar açacaktır.
Yani neymiş?...Adaylar artık bundan sonra;” Sadece genel merkezi kafa kola alayımda birinci yada ikinci sıraya oturayım yeter.Millet beni kuzu kuzu seçer …”diyemeyecek.Aday olabilmek için genel merkez üzerinde yaptığı ve yapacağı çalışmanın on katını, kendisine seçimi kazandıracak olan taban üzerinde çok önceden yapması gerekecek.Kısaca taban çalışmasına önem veren, ancak genel merkezde dayısı olmayan ,ama oy potansiyeli kuvvetli adaylara gün doğabilir bu yasayla.
Diğer bir düzenlemede Sendikalar için hazırlanıyor.Hazırlığı yapılan Sendika Reformunda ”ILO standartlarına aykırı olan işçi sendikaları için ülke çapında %10 olan örgütlenme barajı kaldırılıyor.Sendikalara üyelik ve istifa için noterden belge şartı kaldırılıyor.Sendikaların işyerlerinde örgütlenme eşiği olan %50+1 olan barajın %30’a kadar düşürülebileceği ve halen 28 olan işkolunun ILO standartlarına göre 19’a indirilebileceği” ifade ediliyor
.
Burada sendikalar için hazırlığı süren en önemli konuların başında ülke barajının kaldırılmasıyla örgütlenme eşiğinin aşağı çekilmesi var.Bu maddeler yasalaştığı zaman kamu ve özel işyerlerinde birden fazla iki yada üç sendika yetkili olabilecek. Bu düzenlemelerin Sendikalar arasındaki rekabeti iyice kızıştıracağı kuşkusuz. Dolayısıyla her sendika kendi bünyesinde daha profesyonel sendikacıların ve daha kaliteli kadroların bulunmasına çalışacak,işçi tabanını gerçekten önemseyen ve sendika içi demokrasiye önem veren gerçekten Avrupai bir sendikal anlayışın oluşumu ve gelişmesi belki de bu şekilde sağlanmış olacaktır
.
Evet değerli siyasetçiler ve sendikacılar ; Avrupa Birliği dayısı emmisi olanı değil kimin tabanı halka dayanıyorsa onu muteber sayıyor ve dolayısıyla da hedefe ulaşmak için çalışmaya şimdiden başlamak gerekiyor.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
Avrupa Birliği yetkilileri ile Türk yetkililer 19.fasılın görüşmelerine başladılar.Bu fasıl gereği Türkiye de yasalaşması için çalışılan iki temel konudan birisi Sendika Reformu, diğeri de %10 olan seçim barajının % de 1’e düşürülmesi konusu.
Avrupa’nın siyasal anlayışındaki temel ölçü şu:”Toplumdaki her siyasi görüş en büyüğünden en küçüğüne kadar parlamentoda temsil edilebilmelidir.Demokrasinin gereği budur”
İşte bu görüşe dayanarak yeni bakanlar kurulumuz göreve başlayınca ilk etapta (Demokratik Anayasa Paketi) çerçevesinde bu iki maddeyi yasalaştırma çalışmalarına başlayacaklar.Parlamentoya girebilmek içim Ülkemizde %10 olarak uygulanan seçim barajı %1’e düşürüldüğü zaman, parti genel başkanları ve genel merkez yöneticileri adaylarını belirlerken; aday gösterilecek insanların sadece kendilerine bağlı ve sadık olmalarının yanı sıra mutlaka ve mutlaka tabanı kuvvetli ve oy potansiyeli yüksek olmasına da dikkat edeceklerdir.
Yani artık genel merkez ve genel başkanlar ”Ceketimizi koysak seçilir” yada “Odunu diksek yeşerir” diyerek işi riske atmayacaklardır sanıyorum .Ülke genelinde bundan sonra iki üç tane partinin ülke genelinde %1’i aşması bu yasadan sonra daha kolay hale gelebilecek.Elbette herkes ;aday olmak için öncelikle tercihini iktidar partisi yada iktidara en yakın partiden yana kullanmak isteyecektir. Ancak o partiden aday olamayınca eğer tabanına ve oy potansiyeline güveniyorsa %1’lik partiler bu özellikteki adaylara kapılarını sonuna kadar açacaktır.
Yani neymiş?...Adaylar artık bundan sonra;” Sadece genel merkezi kafa kola alayımda birinci yada ikinci sıraya oturayım yeter.Millet beni kuzu kuzu seçer …”diyemeyecek.Aday olabilmek için genel merkez üzerinde yaptığı ve yapacağı çalışmanın on katını, kendisine seçimi kazandıracak olan taban üzerinde çok önceden yapması gerekecek.Kısaca taban çalışmasına önem veren, ancak genel merkezde dayısı olmayan ,ama oy potansiyeli kuvvetli adaylara gün doğabilir bu yasayla.
Diğer bir düzenlemede Sendikalar için hazırlanıyor.Hazırlığı yapılan Sendika Reformunda ”ILO standartlarına aykırı olan işçi sendikaları için ülke çapında %10 olan örgütlenme barajı kaldırılıyor.Sendikalara üyelik ve istifa için noterden belge şartı kaldırılıyor.Sendikaların işyerlerinde örgütlenme eşiği olan %50+1 olan barajın %30’a kadar düşürülebileceği ve halen 28 olan işkolunun ILO standartlarına göre 19’a indirilebileceği” ifade ediliyor
.
Burada sendikalar için hazırlığı süren en önemli konuların başında ülke barajının kaldırılmasıyla örgütlenme eşiğinin aşağı çekilmesi var.Bu maddeler yasalaştığı zaman kamu ve özel işyerlerinde birden fazla iki yada üç sendika yetkili olabilecek. Bu düzenlemelerin Sendikalar arasındaki rekabeti iyice kızıştıracağı kuşkusuz. Dolayısıyla her sendika kendi bünyesinde daha profesyonel sendikacıların ve daha kaliteli kadroların bulunmasına çalışacak,işçi tabanını gerçekten önemseyen ve sendika içi demokrasiye önem veren gerçekten Avrupai bir sendikal anlayışın oluşumu ve gelişmesi belki de bu şekilde sağlanmış olacaktır
.
Evet değerli siyasetçiler ve sendikacılar ; Avrupa Birliği dayısı emmisi olanı değil kimin tabanı halka dayanıyorsa onu muteber sayıyor ve dolayısıyla da hedefe ulaşmak için çalışmaya şimdiden başlamak gerekiyor.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
24 Nisan 2009 Cuma
MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ’ GİTMELİ Mİ ?
Kırıkkale Milli Eğitim Müdürü Mehmet Peker Öğretmenler ve İdarecilerle yapılan bir toplantıda şunları söylemiş. ”… Kırıkkale’de eğitimde bulunduğumuz yer yeterli değil.Bütün okulların başarı çizelgeleri elimizde mevcuttur.Bir müdürün okulunun başarısındaki etkisi % 50’dir. 3 sene aynı okulda görev yapan bir okul müdürünün çıtası hep düşüyor ve okulunun eğitimi ilerlemiyorsa, o müdürle benim pazarlık etmem lazım.Ya o müdür ya ben giderim…”
Evet…şu son cümleyi okuyunca Milli Eğitim Müdürü Mehmet Peker’i gıyabında alkışladım. Tamam! dedim kendi kendime.( Kırıkkale uzun süredir aradığı müdürü herhalde buldu ) dedim.Sayın Peker’in bu konuşmasını Milli Eğitim camiası nasıl değerlendirir bilmem ama, “Ya başarısız olan müdür gider yada ben giderim ! “ sözü ,çocukları ortaöğretimde okuyan her ailenin hiç itiraz etmeyeceği, hatta Müdür beyi bu sözünden dolayı, sonuna kadar destekleyeceği kuşkusuzdur.
Bu tavır bana göre; bir müdürün maiyetindeki personelini, yada astlarını tehdit etmek değildir.Dayılanmak,efelenmek hiç değildir. Kırıkkaleli velilerin uzunca bir süredir beklediği müdür profilinin ta kendisidir.Sayın Peker’inde ifade ettiği gibi Kırıkkale’de öğrencilerin başarısı Türkiye ortalamasına göre sürekli düşüş gösteren kötü bir grafik sergilemektedir.
2007 yılında Türkiye genelinde Orta Öğretim Öğrencileri için yapılan ve 824.276 öğrencinin katıldığı OKS sınavında birinciliği Burdur,ikinciliği Kırşehir alırken üçüncülüğü ise Eskişehir almış. Bu sınavda 81 ilin arasında Kırıkkale ise ancak Türkçe-Matematikte 40.sıraya, Matematik-Fen de ise 39.sıraya girebilmiştir.
Yani kısaca; Kırıkkale 2007 yılındaki OKS sınavı sonuçlarına göre 81 ilin içerisinde ancak 40.sıraya girerek çok kötü bir performans göstermiştir.Elbette bu sonucun alınmasında büyük pay öğrencilere aittir.Ancak ben, Türkiye sıralamasında 2.sıraya girmiş Kırşehirli, 4.sıraya girmiş Nevşehirli, 5.sıraya girmiş Edirneli öğrencilerin zeka seviyelerinin,Kırıkkaleli öğrencilerin zeka seviyelerinden yüksek olduğuna inanmıyorum.Bir an evvel Kırıkkale’deki öğretmenlerimizin ve okul müdürlerinin bu sorunu kendilerine dert edinerek, bu konuda ne yapılırsa öğrencilerimizin başarı çıtasının yükseltilebileceğini planlamaları ve buna göre hemen çalışmaya başlamaları gerektiğine inanıyorum.
Aslında , Milli Eğitim Müdürüne yukarıdaki sözü söylettirmeden, şimdiye kadar Kırıkkale’deki okul müdürleri ve öğretmenlerimizin kendiliklerinden böyle bir çalışmaya çoktan başlamış olmaları gerekirdi.Elbette okullarımızda bu meseleyi kendine dert edinerek çalışan müdür ve öğretmenlerimizde vardır ben onları tenzih ediyorum.
“Başarılı olmayan idareci, o koltuğundan bir an evvel gitmeli ! “ uyarısının sadece Milli Eğitim için değil; Sağlık,Emniyet,Turizm,Özel İdare,Tarım,Bayındırlık,Sosyal Hizmetler,Spor İl Müdürlüğü ve tüm kamu kurum ve kuruluşların dada yapılması gerekir diye düşünüyorum.Tekraren ve özetle Milli Eğitim Müdürünün ”Başarılı Olmayan Gitmeli” sözü bir tehdit değil Kırıkkale’deki eğitim seviyesinin yükseltilmesi adına çok olumlu ve yerinde bir uyarıdır.Bir İl Müdürü kendi kurumununun rehavet içinde olduğunu tespit ediyorsa eğer, o müdür de kendi kurumuna bir an evvel böyle bir uyarıyı yapmalıdır.Bu girişimin sonunda Kırıkkale’nin her alanda başarı grafiğinin yükselmesinden dolayıda kimsenin şikayetçi olacağını sanmıyorum.Aksine bu söz ve bu tavrı Kırıkkaleliler teşekkürle takdir edecektir.
Yunus PEHLİVANLI
Evet…şu son cümleyi okuyunca Milli Eğitim Müdürü Mehmet Peker’i gıyabında alkışladım. Tamam! dedim kendi kendime.( Kırıkkale uzun süredir aradığı müdürü herhalde buldu ) dedim.Sayın Peker’in bu konuşmasını Milli Eğitim camiası nasıl değerlendirir bilmem ama, “Ya başarısız olan müdür gider yada ben giderim ! “ sözü ,çocukları ortaöğretimde okuyan her ailenin hiç itiraz etmeyeceği, hatta Müdür beyi bu sözünden dolayı, sonuna kadar destekleyeceği kuşkusuzdur.
Bu tavır bana göre; bir müdürün maiyetindeki personelini, yada astlarını tehdit etmek değildir.Dayılanmak,efelenmek hiç değildir. Kırıkkaleli velilerin uzunca bir süredir beklediği müdür profilinin ta kendisidir.Sayın Peker’inde ifade ettiği gibi Kırıkkale’de öğrencilerin başarısı Türkiye ortalamasına göre sürekli düşüş gösteren kötü bir grafik sergilemektedir.
2007 yılında Türkiye genelinde Orta Öğretim Öğrencileri için yapılan ve 824.276 öğrencinin katıldığı OKS sınavında birinciliği Burdur,ikinciliği Kırşehir alırken üçüncülüğü ise Eskişehir almış. Bu sınavda 81 ilin arasında Kırıkkale ise ancak Türkçe-Matematikte 40.sıraya, Matematik-Fen de ise 39.sıraya girebilmiştir.
Yani kısaca; Kırıkkale 2007 yılındaki OKS sınavı sonuçlarına göre 81 ilin içerisinde ancak 40.sıraya girerek çok kötü bir performans göstermiştir.Elbette bu sonucun alınmasında büyük pay öğrencilere aittir.Ancak ben, Türkiye sıralamasında 2.sıraya girmiş Kırşehirli, 4.sıraya girmiş Nevşehirli, 5.sıraya girmiş Edirneli öğrencilerin zeka seviyelerinin,Kırıkkaleli öğrencilerin zeka seviyelerinden yüksek olduğuna inanmıyorum.Bir an evvel Kırıkkale’deki öğretmenlerimizin ve okul müdürlerinin bu sorunu kendilerine dert edinerek, bu konuda ne yapılırsa öğrencilerimizin başarı çıtasının yükseltilebileceğini planlamaları ve buna göre hemen çalışmaya başlamaları gerektiğine inanıyorum.
Aslında , Milli Eğitim Müdürüne yukarıdaki sözü söylettirmeden, şimdiye kadar Kırıkkale’deki okul müdürleri ve öğretmenlerimizin kendiliklerinden böyle bir çalışmaya çoktan başlamış olmaları gerekirdi.Elbette okullarımızda bu meseleyi kendine dert edinerek çalışan müdür ve öğretmenlerimizde vardır ben onları tenzih ediyorum.
“Başarılı olmayan idareci, o koltuğundan bir an evvel gitmeli ! “ uyarısının sadece Milli Eğitim için değil; Sağlık,Emniyet,Turizm,Özel İdare,Tarım,Bayındırlık,Sosyal Hizmetler,Spor İl Müdürlüğü ve tüm kamu kurum ve kuruluşların dada yapılması gerekir diye düşünüyorum.Tekraren ve özetle Milli Eğitim Müdürünün ”Başarılı Olmayan Gitmeli” sözü bir tehdit değil Kırıkkale’deki eğitim seviyesinin yükseltilmesi adına çok olumlu ve yerinde bir uyarıdır.Bir İl Müdürü kendi kurumununun rehavet içinde olduğunu tespit ediyorsa eğer, o müdür de kendi kurumuna bir an evvel böyle bir uyarıyı yapmalıdır.Bu girişimin sonunda Kırıkkale’nin her alanda başarı grafiğinin yükselmesinden dolayıda kimsenin şikayetçi olacağını sanmıyorum.Aksine bu söz ve bu tavrı Kırıkkaleliler teşekkürle takdir edecektir.
Yunus PEHLİVANLI
16 Nisan 2009 Perşembe
KİM KAYBETTİ KİM KAZANDI ?
Seçim zor işmiş.Aday olmak zor işmiş.Daha doğrusu aday adaylığı süreci bayağı zor ve insana bir çok siyasi tecrübeyi kısa zamanda kazandıran bir süreçmiş.
Seçim kampanyası ondan daha zor bir dönemmiş. Özellikle küçük ilçe ve beldelerde ,bazı seçmenlerin , kendisini adeta o köyün ağası gibi farz ederek afra tafra yaptığı, başkan adaylarına nazlandığı, onların kendisine ilgisinin biraz azaldığını zannettiği zamanda ,hemen küsüp gittiği bir dönemmiş, bu seçim zamanı.
Seçimlerde elbette bir oy da çok önemlidir.Ancak kendinden başka oyu bile olmayan, hatta kendi hanımına bile kendi dediği partiye oy verdiremeyecek bir çok insanın, ortalıkta kasılıp öğünerek;( Cebimde 50 oyum var yada daha üfürükçüyse 150 oyum) var diye, adaylara duyuru yaparak piyasayı kızıştıran,seyyar pazarlamacı tipindeki insanların, bolca bulunduğu bir süreçmiş, bu seçim zamanı .
Bazı insanların liste başı olmasını bırakın ,listeye girmesi bile hiç şık değilken bunların listeye girmesini sağlayan parti baronları tarafından listelerdeki sıraların liyakate ve adalete riayet edilmeden işgal ettirildiği, yağmalandığı bir süreçmiş bu seçim zamanı.
Seçimden bir gün önce; (A) partisinin başkan adayına oyunu vereceğini yemin şart ederek bildiren, ancak oy verme kabininin arkasına girince (B) partisinin adayına oyunu verip bunu ispat etmek içinde cep telefonunun kamerasına kaydederek karşı partililere izlettirip daha önce ettiği yemini, verdiği sözleri reddeden, hainlerin ve döneklerin bolca bulunduğu bir dönemmiş bu seçim zamanı.
Oyunu kutsal belleyip tercihini yaparken ; kendisine kim iyi hizmet sundu ise o partiyi ve o adayı tercih eden seçmenlerin yanı sıra, yapılmış hizmetleri görmezden gelip,hatta ;( hiçbir hizmet yapmadı) diyerek yada (bana ne hizmetten benim evimin önü isterse çamur olsun bana ne asfalttan ,bana ne kilit parkeden,parklardan,sosyal tesislerden …) diyerek sülalecilik mantığıyla köycülük mantığıyla ( seçilecek başkan tek bizim köyden seçilsin de isterse odundan seçilsin ) gibi çok çağdaş!!!! bir anlayışla siyasi tercihini kullanan seçmen sayısının hiçte az olmadığı bir dönemmiş bu seçim süreci.
XYZ partisinden il genele ,belediye meclisine aday olduğu halde kendi partisinin belediye başkanına kendisinin bile oy vermediği hatta çok yakın tanıdıklarına bile;( bana oy verin ama başkanımıza sakın oy vermeyin ) diyebildiği siyasi travestiliğin gırla gittiği bir süreçmiş bu seçim zamanı.
Şu anda kim kazandı kim kaybetti ? derseniz.Üstad Abdurrahim Karakoç’un aşağıdaki üç kıta şiirini okuyup siz karar verin derim.
İNCİTME
“ Burdayım de ararlarsa / Doğru söyle sorarlarsa / Tabutuna sararlarsa / Bayrak senden incinmesin.
İl göçsün göçtüğün vakit / Yol yansın geçtiğin vakit / Suyundan içtiğin vakit / Irmak senden incinmesin
Gölgesinde otur ama / Yaprak senden incinmesin / Temizlende gir mezara / Toprak senden incinmesin.”
Evet… Karakoç’un bu şiirini okuyunca onbinlerin omzunda, milyonlarca insanın gözyaşlarıyla ebediyete intikal eden Muhsin Yazıcıoğlu’mu kaybetmiştir ? Yoksa zübükçe numaralarla, hainlikle,siyasi travestilikle bir makamı elde etmiş yada Brütüslükte kendinden aşağı kalmamış çete arkadaşlarının bir makam elde etmesini sağlamış ( BAZI SİYASETÇİLER’Mİ ) kazanmıştır ?...sizce.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
Seçim kampanyası ondan daha zor bir dönemmiş. Özellikle küçük ilçe ve beldelerde ,bazı seçmenlerin , kendisini adeta o köyün ağası gibi farz ederek afra tafra yaptığı, başkan adaylarına nazlandığı, onların kendisine ilgisinin biraz azaldığını zannettiği zamanda ,hemen küsüp gittiği bir dönemmiş, bu seçim zamanı.
Seçimlerde elbette bir oy da çok önemlidir.Ancak kendinden başka oyu bile olmayan, hatta kendi hanımına bile kendi dediği partiye oy verdiremeyecek bir çok insanın, ortalıkta kasılıp öğünerek;( Cebimde 50 oyum var yada daha üfürükçüyse 150 oyum) var diye, adaylara duyuru yaparak piyasayı kızıştıran,seyyar pazarlamacı tipindeki insanların, bolca bulunduğu bir süreçmiş, bu seçim zamanı .
Bazı insanların liste başı olmasını bırakın ,listeye girmesi bile hiç şık değilken bunların listeye girmesini sağlayan parti baronları tarafından listelerdeki sıraların liyakate ve adalete riayet edilmeden işgal ettirildiği, yağmalandığı bir süreçmiş bu seçim zamanı.
Seçimden bir gün önce; (A) partisinin başkan adayına oyunu vereceğini yemin şart ederek bildiren, ancak oy verme kabininin arkasına girince (B) partisinin adayına oyunu verip bunu ispat etmek içinde cep telefonunun kamerasına kaydederek karşı partililere izlettirip daha önce ettiği yemini, verdiği sözleri reddeden, hainlerin ve döneklerin bolca bulunduğu bir dönemmiş bu seçim zamanı.
Oyunu kutsal belleyip tercihini yaparken ; kendisine kim iyi hizmet sundu ise o partiyi ve o adayı tercih eden seçmenlerin yanı sıra, yapılmış hizmetleri görmezden gelip,hatta ;( hiçbir hizmet yapmadı) diyerek yada (bana ne hizmetten benim evimin önü isterse çamur olsun bana ne asfalttan ,bana ne kilit parkeden,parklardan,sosyal tesislerden …) diyerek sülalecilik mantığıyla köycülük mantığıyla ( seçilecek başkan tek bizim köyden seçilsin de isterse odundan seçilsin ) gibi çok çağdaş!!!! bir anlayışla siyasi tercihini kullanan seçmen sayısının hiçte az olmadığı bir dönemmiş bu seçim süreci.
XYZ partisinden il genele ,belediye meclisine aday olduğu halde kendi partisinin belediye başkanına kendisinin bile oy vermediği hatta çok yakın tanıdıklarına bile;( bana oy verin ama başkanımıza sakın oy vermeyin ) diyebildiği siyasi travestiliğin gırla gittiği bir süreçmiş bu seçim zamanı.
Şu anda kim kazandı kim kaybetti ? derseniz.Üstad Abdurrahim Karakoç’un aşağıdaki üç kıta şiirini okuyup siz karar verin derim.
İNCİTME
“ Burdayım de ararlarsa / Doğru söyle sorarlarsa / Tabutuna sararlarsa / Bayrak senden incinmesin.
İl göçsün göçtüğün vakit / Yol yansın geçtiğin vakit / Suyundan içtiğin vakit / Irmak senden incinmesin
Gölgesinde otur ama / Yaprak senden incinmesin / Temizlende gir mezara / Toprak senden incinmesin.”
Evet… Karakoç’un bu şiirini okuyunca onbinlerin omzunda, milyonlarca insanın gözyaşlarıyla ebediyete intikal eden Muhsin Yazıcıoğlu’mu kaybetmiştir ? Yoksa zübükçe numaralarla, hainlikle,siyasi travestilikle bir makamı elde etmiş yada Brütüslükte kendinden aşağı kalmamış çete arkadaşlarının bir makam elde etmesini sağlamış ( BAZI SİYASETÇİLER’Mİ ) kazanmıştır ?...sizce.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
18 Mart 2009 Çarşamba
HANIMELLER BAKS GEÇİDİ
Geçtiğimiz gün dağıtılan ve Kırıkkale Belediye Başkanı Veli Korkmaz’ın tekrar işbaşına geldiğinde yapmayı planladığı icraatlarını içeren broşürü incelediğimde bu icraatların içinde en çok ilgimi Hanımeller Okulu yanına yapılacak Baks geçit projesinin çektiğini ifade etmeliyim.Bu proje gerçekleştiği takdirde en çok kendi mahallem bundan faydalanacağı için sanıyorum bu proje benim ilgimi daha fazla çekti.
Hanımeller Okulunu Kırıkkale de bir çok insan bilir .Ancak ben yinede tarif edeyim. Çünkü bu okulun ve yerin konumunu iyi bilmeyenler buraya Baks geçit yapmaya ne gerek var diyebileceklerdir.
Çarşamba pazarından yukarıya doğru ,yani Ankara-Samsun karayoluna doğru çıktığınızda karayoluna sırtını dayamış vaziyette yapılmış bu okulun adı Hanımeller İlköğretim okuludur. İşte bu Baks geçit in girişi okulun sağ üst tarafından başlayacak. Ve yapılıp bitirildiği takdirde de Çarşamba pazarını yani Rauf Denktaş Bulvarını eski adıyla Deli Osman Camiini ve Kaletepe mahallesini birbirine bağlıyacak çok önemli bir alt geçit olacak
Şehircilik ve onun sorunlarından söz edilirken çoğu zaman şehrin merkezi yerlerindeki yığılma ve bu yığılmanın nasıl önleneceğini konuşuruz. Bir Üniversitenin Şehir Planlaması bölümünde okuyan bir öğrenciye “Git bir şehire ve o şehirde merkeze yığılmaya örnek olabilecek caddelerin fotoğrafını ve planını gösteren bir ödev hazırla getir !” deseler , herhalde o öğrenci Kırıkkale deki Bankalar Caddesi.ve Zafer Caddesinin fotoğraflarını çekerek okuluna ödev olarak götürürdü.
Evet..Çarşamba pazarının bittiği ve Kaletepe mahallesine dayanan tam bu noktaya yapılacak bir alt geçit ,şehir merkezindeki ticari sıkışıklığı giderecek yada belki ekonomik kriz ortamında ticari ortama daha ucuz kiraya sahip işyerlerinin oluşumunu tetikleyici bir unsur olabilecektir.Bu bahsettiğim gelişme elbette daha uzun vadede olabilecek bir gelişmedir Ancak kısa vadede gerçekleşecek olanı, kuşkusuz trafiğin rahatlaması manasında olacaktır.
Kafanızda daha iyi canlandırabilmek için lütfen şöyle bir düşünün.Hemen hepimiz yıllardır zaman zaman Ankara ya gider geliriz. Mamak taki, Siteler deki,Aydınlıkevler deki şimdiki alt geçitler yapılmadan önce Ankara’ya girdiğinizde Ulus’a, Kızılay’a, yada AŞTİ’ye
kaç dakikada giriyordunuz ? Şimdi kaç dakikada giriyorsunuz? Ankara merkezine araçla gidebilmek için kavşaklarda,yollarda çekilen sıkıntılar,binlerce arabanın araç kuyruğunda beklerken harcadığı benzin ve mazot hem vatandaşın kesesinden hem de Milli Ekonominin bütçesinden gidiyordu.Bu güzergahları kullanan o araçların daha az benzin tüketmesi sonucu bir senedeki benzin tasarrufuyla Ankara ya yapılmış o alt geçitlerin parası şimdiye kadar amorti edilmiştir diye düşünüyorum.
İşte sadece bu açıdan baktığımızda bile Hanımeller yanına yapılacak bir alt geçit sayesinde her gün Ankara-Samsun karayolundan geçen onbinlerce araç düşünüldüğü zaman çok bariz bir şekilde benzin tasarrufu sağlanmış olacak, hem de şehir merkezindeki cazibenin yukarılara kaymasını sağlayarak orta ve uzun vadede merkezdeki ticari alan sıkışıklığını gidermeye katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
Hanımeller Okulunu Kırıkkale de bir çok insan bilir .Ancak ben yinede tarif edeyim. Çünkü bu okulun ve yerin konumunu iyi bilmeyenler buraya Baks geçit yapmaya ne gerek var diyebileceklerdir.
Çarşamba pazarından yukarıya doğru ,yani Ankara-Samsun karayoluna doğru çıktığınızda karayoluna sırtını dayamış vaziyette yapılmış bu okulun adı Hanımeller İlköğretim okuludur. İşte bu Baks geçit in girişi okulun sağ üst tarafından başlayacak. Ve yapılıp bitirildiği takdirde de Çarşamba pazarını yani Rauf Denktaş Bulvarını eski adıyla Deli Osman Camiini ve Kaletepe mahallesini birbirine bağlıyacak çok önemli bir alt geçit olacak
Şehircilik ve onun sorunlarından söz edilirken çoğu zaman şehrin merkezi yerlerindeki yığılma ve bu yığılmanın nasıl önleneceğini konuşuruz. Bir Üniversitenin Şehir Planlaması bölümünde okuyan bir öğrenciye “Git bir şehire ve o şehirde merkeze yığılmaya örnek olabilecek caddelerin fotoğrafını ve planını gösteren bir ödev hazırla getir !” deseler , herhalde o öğrenci Kırıkkale deki Bankalar Caddesi.ve Zafer Caddesinin fotoğraflarını çekerek okuluna ödev olarak götürürdü.
Evet..Çarşamba pazarının bittiği ve Kaletepe mahallesine dayanan tam bu noktaya yapılacak bir alt geçit ,şehir merkezindeki ticari sıkışıklığı giderecek yada belki ekonomik kriz ortamında ticari ortama daha ucuz kiraya sahip işyerlerinin oluşumunu tetikleyici bir unsur olabilecektir.Bu bahsettiğim gelişme elbette daha uzun vadede olabilecek bir gelişmedir Ancak kısa vadede gerçekleşecek olanı, kuşkusuz trafiğin rahatlaması manasında olacaktır.
Kafanızda daha iyi canlandırabilmek için lütfen şöyle bir düşünün.Hemen hepimiz yıllardır zaman zaman Ankara ya gider geliriz. Mamak taki, Siteler deki,Aydınlıkevler deki şimdiki alt geçitler yapılmadan önce Ankara’ya girdiğinizde Ulus’a, Kızılay’a, yada AŞTİ’ye
kaç dakikada giriyordunuz ? Şimdi kaç dakikada giriyorsunuz? Ankara merkezine araçla gidebilmek için kavşaklarda,yollarda çekilen sıkıntılar,binlerce arabanın araç kuyruğunda beklerken harcadığı benzin ve mazot hem vatandaşın kesesinden hem de Milli Ekonominin bütçesinden gidiyordu.Bu güzergahları kullanan o araçların daha az benzin tüketmesi sonucu bir senedeki benzin tasarrufuyla Ankara ya yapılmış o alt geçitlerin parası şimdiye kadar amorti edilmiştir diye düşünüyorum.
İşte sadece bu açıdan baktığımızda bile Hanımeller yanına yapılacak bir alt geçit sayesinde her gün Ankara-Samsun karayolundan geçen onbinlerce araç düşünüldüğü zaman çok bariz bir şekilde benzin tasarrufu sağlanmış olacak, hem de şehir merkezindeki cazibenin yukarılara kaymasını sağlayarak orta ve uzun vadede merkezdeki ticari alan sıkışıklığını gidermeye katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)