Değerli Dostlar
Artık bundan sonra görüşlerimi ve yazılarımı http://www.71kale.com/ adresindeki sitede sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. http://www.71kale.com/ da görüşmek dileğiyle
1 Ağustos 2009 Cumartesi
22 Temmuz 2009 Çarşamba
VALİ GÜNER – KIRŞEHİR , LOBİCİLİK VE KIRIKKALE
Geçtiğimiz hafta, TBMM tatile girmeden bir önceki gün; bir milletvekilimizi ziyaret ederek bir talebimi iletmek için Meclise gitmiştim.Hoş bugüne kadar milletvekilimize ilettiğim iki talebim olmuştu sağ olsunlar iki talebimden de olumsuz netice alarak soğuk su içtim.
Ancak o gün meclise gittiğimde benimde tesadüfen misafir olduğum bir toplantı vardı.O gün TBMM Sergi Salonunda Kırşehirliler Günü düzenlenmiş beni de milletvekili danışmanı olan bir arkadaş o sergiye götürdü. Doğrusu o sergiyi gezince hem hayıflandım ve üzüldüm,hem de o sergiyi oraya taşıyan yetkilileri gıyabında kutladım.
O sergiyi açmış olan yetkilileri kutladım.Çünkü; bu sergi 81 vilayetin 550 milletvekiline hitab eden ve Kırşehir’i 550 milletvekiline anlatmanın tanıtmanın hatta Kırşehir’in reklamını yapmanın en güzel yoluydu . Bu sergi tam anlamıyla Kırşehir lobiciliği adına başarılı bir çalışmaydı.
Salonunun girişinden itibaren tüm sergi salonu Kırşehir’in tarihi,turistik kültürel değerlerinin resimleriyle donatılmıştı.Yaklaşık 4 metre boyunda 10 metre enindeki bu resimlerin önünden geçerken adeta sergilenen eserlerin içinden geçiyormuş izlenimi uyanıyordu insanda.
Bu sergi sayesinde Cacabey Gökbilim Medresesi ve meydanı,Ahi Evran-ı Veli Zaviyesi,Ahilik Kültürünü yansıtan giysiler ve eserler,Aşık Paşa Türbesi,Kesikköprü Kervansarayı,Yunus Emre Anıt Mezarı,Yer altı Şehirleri,Kilise,Heykel ve höyükler,Japon Arkeoloji Enstitüsü ve bahçesi,Ağalar,Bekirefendi,Hacıbey ve Sülükçüler konakları ile tarihi camilerin ve Kırşehir kaplıcalarının resimleri ve maketleri bu salonda sergileniyordu.
Bir başka köşede Kırşehir’in folklorik değerlerini üzerinde taşıyan folklorcular gelenleri karşılarken diğer köşede Kırşehir’in yıllar itibariyle Milli Eğitimdeki başarı yüzdesi ve oranlarını gösteren grafik sergileniyordu. Sergi salonunun tavanında Neşet Ertaş’ın sazı ve sözü çınlarken Neşet Ertaş kendi köşesinde TBMM Başkanı Köksal Toptan’la sohbet ediyordu.
Salondan çıkanlara ise içinde Kırşehir’i tanıtan bir Kent Rehberi,Kaman Cevizi ve Helvadan oluşan bir çanta hediye ediliyordu.Kırşehir Valiliği ve Kırşehir Belediye Başkanlığınca düzenlenmiş bu sergiyi gezipte dışarı çıkınca üzülmedim desem yalan olur.Bizde Kırıkkale olarak bu sergi salonunda bir sergi düzenlemek istesek acaba ne sergileyebilirdik diye düşündüm ve üzüldüm.
Yukarıda bahsettiğim bu serginin, Kırıkkale’ye yeni atanan Valimiz Hakan Yusuf Güner’le ne alakası var diyeceksiniz. Vali bey Kırıkkale’ye ilk geldiğinde esnafı ve bürokrasiyi tanıma gezisi düzenledi. İşte bu gezisi esnasında Halk Eğitim Merkezini gezerken sanıyorum oradaki yetkili bir amir yada müdür Vali beye çay ikram ikram etmek istediklerini söyler.Vali bey ise o müdüre:”Bu güne kadar Kırıkkale’yi temsil edecek bir ürünle –yada- ürünlerle bir sergi açtınız mı ?”. Veya :”Kırıkkale’yi marka haline getirecek bir ürün geliştirdiniz mi ? “ diye bir soru sorar. Herhalde - hayır- cevabını almış olmalı ki:”Böyle bir ürün geliştirince veya Kırıkkale’ye malolmuş ürünlerle bir sergi açtığınız zaman gelip çayınızı içeceğim?”demiş.Sayın Valimizin bu sözü bile içime biraz su serpti.İşte dedim kendi kendime Kırıkkale’yi tanıtacak ürünleri önce kendi şehrimizde oluşturduktan sonra neden bizde TBMM’de Kırıkkale sergisi açamayalım.Mecliste sergi açsak ne olur açmasak ne olur? diyenleriniz olabilir.Bunu diyecek olanlara keşke mecliste o günkü havayı görebilseydiniz derim.
Her şey hayal etmekle , istemekle ve de gayretle olur.Vali bey bana proje getirin diyor.Bende bu sütunlardan Sayın Valimize öncelikle hoş geldiniz derken yukarıda bahsettiğim çerçevede “TBMM’de 2010-yada- 2011 Yılında Kırıkkale Sergisi Açılması” projesi veya önerisini ben sunmuş olayım,hüsn-ü kabul görürse şayet.
Yunus PEHLİVANLI
Ancak o gün meclise gittiğimde benimde tesadüfen misafir olduğum bir toplantı vardı.O gün TBMM Sergi Salonunda Kırşehirliler Günü düzenlenmiş beni de milletvekili danışmanı olan bir arkadaş o sergiye götürdü. Doğrusu o sergiyi gezince hem hayıflandım ve üzüldüm,hem de o sergiyi oraya taşıyan yetkilileri gıyabında kutladım.
O sergiyi açmış olan yetkilileri kutladım.Çünkü; bu sergi 81 vilayetin 550 milletvekiline hitab eden ve Kırşehir’i 550 milletvekiline anlatmanın tanıtmanın hatta Kırşehir’in reklamını yapmanın en güzel yoluydu . Bu sergi tam anlamıyla Kırşehir lobiciliği adına başarılı bir çalışmaydı.
Salonunun girişinden itibaren tüm sergi salonu Kırşehir’in tarihi,turistik kültürel değerlerinin resimleriyle donatılmıştı.Yaklaşık 4 metre boyunda 10 metre enindeki bu resimlerin önünden geçerken adeta sergilenen eserlerin içinden geçiyormuş izlenimi uyanıyordu insanda.
Bu sergi sayesinde Cacabey Gökbilim Medresesi ve meydanı,Ahi Evran-ı Veli Zaviyesi,Ahilik Kültürünü yansıtan giysiler ve eserler,Aşık Paşa Türbesi,Kesikköprü Kervansarayı,Yunus Emre Anıt Mezarı,Yer altı Şehirleri,Kilise,Heykel ve höyükler,Japon Arkeoloji Enstitüsü ve bahçesi,Ağalar,Bekirefendi,Hacıbey ve Sülükçüler konakları ile tarihi camilerin ve Kırşehir kaplıcalarının resimleri ve maketleri bu salonda sergileniyordu.
Bir başka köşede Kırşehir’in folklorik değerlerini üzerinde taşıyan folklorcular gelenleri karşılarken diğer köşede Kırşehir’in yıllar itibariyle Milli Eğitimdeki başarı yüzdesi ve oranlarını gösteren grafik sergileniyordu. Sergi salonunun tavanında Neşet Ertaş’ın sazı ve sözü çınlarken Neşet Ertaş kendi köşesinde TBMM Başkanı Köksal Toptan’la sohbet ediyordu.
Salondan çıkanlara ise içinde Kırşehir’i tanıtan bir Kent Rehberi,Kaman Cevizi ve Helvadan oluşan bir çanta hediye ediliyordu.Kırşehir Valiliği ve Kırşehir Belediye Başkanlığınca düzenlenmiş bu sergiyi gezipte dışarı çıkınca üzülmedim desem yalan olur.Bizde Kırıkkale olarak bu sergi salonunda bir sergi düzenlemek istesek acaba ne sergileyebilirdik diye düşündüm ve üzüldüm.
Yukarıda bahsettiğim bu serginin, Kırıkkale’ye yeni atanan Valimiz Hakan Yusuf Güner’le ne alakası var diyeceksiniz. Vali bey Kırıkkale’ye ilk geldiğinde esnafı ve bürokrasiyi tanıma gezisi düzenledi. İşte bu gezisi esnasında Halk Eğitim Merkezini gezerken sanıyorum oradaki yetkili bir amir yada müdür Vali beye çay ikram ikram etmek istediklerini söyler.Vali bey ise o müdüre:”Bu güne kadar Kırıkkale’yi temsil edecek bir ürünle –yada- ürünlerle bir sergi açtınız mı ?”. Veya :”Kırıkkale’yi marka haline getirecek bir ürün geliştirdiniz mi ? “ diye bir soru sorar. Herhalde - hayır- cevabını almış olmalı ki:”Böyle bir ürün geliştirince veya Kırıkkale’ye malolmuş ürünlerle bir sergi açtığınız zaman gelip çayınızı içeceğim?”demiş.Sayın Valimizin bu sözü bile içime biraz su serpti.İşte dedim kendi kendime Kırıkkale’yi tanıtacak ürünleri önce kendi şehrimizde oluşturduktan sonra neden bizde TBMM’de Kırıkkale sergisi açamayalım.Mecliste sergi açsak ne olur açmasak ne olur? diyenleriniz olabilir.Bunu diyecek olanlara keşke mecliste o günkü havayı görebilseydiniz derim.
Her şey hayal etmekle , istemekle ve de gayretle olur.Vali bey bana proje getirin diyor.Bende bu sütunlardan Sayın Valimize öncelikle hoş geldiniz derken yukarıda bahsettiğim çerçevede “TBMM’de 2010-yada- 2011 Yılında Kırıkkale Sergisi Açılması” projesi veya önerisini ben sunmuş olayım,hüsn-ü kabul görürse şayet.
Yunus PEHLİVANLI
3 Haziran 2009 Çarşamba
BELEDİYELER PARTİLERİN BALONU OLACAK
Nevşehir Kapadokya’daki Balon gezisi esnasında balonun düşmesi sonucu balonda bulunan bir kişi ölmüş ve 9 kişide yaralanmıştı. Bu haberi sanıyorum bir çoğunuz televizyonlardan izlemişsinizdir.
Kısa bir bilgi olması için bu balonların nasıl havalandığını sizlere nakletmek istiyorum.Bu balonlara 10 kişi binebiliyor.Sıcak hava balonlarında yönlendirme imkanı yok.Balonda bulunan propan gazı dolu tüplerle balonun kubbesindeki havayı ısıttıkça balon yükseliyor,bu alevi kestiğinizde de balondaki soğumayla birlikte alçalma başlıyor.Balonlar rüzgar yönünde hareket ediyor.Balonun pilotu yükselip alçalarak gitmek istediği yöne uygun rüzgarı bulmaya çalışıyor ve balona kumanda ipleriyle hakim olmaya çalışıyor muşş. Muşş diyorum çünkü bende bu bilgiyi internetten aldım. Eeee durup dururken bunu niye yazdın diyebilirsiniz.
Maksadım elbette balon faciasını anlatmak değil.Ancak uçan balon faciasıyla son belediye seçimleri arasında bir bağ var bence.Son seçimde 2947 belediye başkanı seçildi.Herkese hayırlı olsun.Partisi ne olursa olsun tüm belediyelerin başarılı olması en büyük temennimiz.Çünkü hepsi bu ülkenin insanına hizmet etme iddiasıyla işbaşına geldiler
.
Evet bu başkanlar bir iddiayla işbaşına geldiler.Özellikle ilk kez seçilen belediye başkanları dediler ki: “Eyy vatandaş ben şu anki başkandan çok daha iyi hizmet ederim.Çalışanın maaşını hemen öderim.Evlerinizin önüne kadar asfalt,her mahalleye bir çocuk parkı yaparım “ gibi vaatlerde bulundular.Hatta bazı adaylar işi daha ileri götürerek ;”Eyy hemşerim her evden bir işsize iş veririm..” gibisinden çok uçuk iddialarda bulundular.Ataların deyimiyle bu iddialar Ben Halep’teyken kırk arşın atlardımın ta kendisiydi. Ve vatandaş dayanamadı bu iddialar karşısında;”Buyur sayın başkan geç göreve biz eski başkanı deviriyoruz” dediler ve yeni başkana görevi tevdi ettiler.
O ne. Seçimden kısa bir süre sonra yeni başkandan bir çığlık. “Yandım anaaam .Enkazın altında kaldım anaaam !!!!” E günaydın demezler mi adama ? E kardeşim bu işe soyunurken hiç hesap kitap yapmadın mı demezler mi adama? Bunları söylerken şu iki konuyu gözden kaçırmıyorum.Evet bir önceki başkanlar borçların ödenmesi yada azaltılması konusunda başarısız olmuş olabilirler.Yada hizmet yapma adına yatırım yaparken ölçüyü kaçırarak belediyeyi gereğinden fazla borç altına sokmuş olabilir.Yada eski başkan her konuda tamamen başarısız olmuş olabilir. Halkta zaten bu başarısızlığından dolayı eski başkanı görevinden indirmiş “ ben daha başarılı olacağım” diyen başkanı göreve getirmiştir.
Bir diğer konu eğer eski başkanlar seçimi kaybetmeseydi yeni seçilen başkanların şikayet ettiği bütçeyle yine ve yeniden kendi beldesine hizmet etmeye çalışacaktı.Eski başkanlar borçlardan dolayı belediye koltuğunu atıp kaçmamış,aksine seçmen tarafından indirilmiştir.Bana göre olay böyle değerlendirilmelidir.
Balon konusuna gelince.Refah Partisi’nin geçmiş yıllarda iktidara gelmesinde en büyük etken Türkiye genelinde başarılı bir belediyecilik yapması sayesinde olmuştur.Yani bir partinin belediyelerde gösterdiği başarı, o partiyi parlamentoya taşımada uçan balon etkisi göstererek hükümete taşımıştır.Belediyelerdeki başarınız uçan balonunun kubbesine sıcak hava vererek partinizin balonunu havalandırdığı gibi ,belediyelerdeki başarısızlıklarda partinizin balonunun kubbesindeki havayı soğutarak düşüşüne sebep olabilir.
Elbette yerel yönetimlerdeki başarı yada başarısızlık partilerin genel anlamda tamamen başarılı yada başarısız olmasını etkilemez.Ancak bu husus iktidara gelmenize yada iktidardan uzaklaşmanıza en büyük etkenlerdendir diye düşünüyorum.Hele hele genel seçimlere 2 yıl gibi bir süre kalmışken yerel yönetimlerin başarılı olmasının önemi daha da fazlalaşmaktadır.
Son söz: En kolay iş eleştirmek ve akıl vermektir.ALLAH tüm belediye başkanlarımıza yardım etsin, kolaylıklar versin.
Yunus PEHLİVANLI
71kaleblogspot.com
Kısa bir bilgi olması için bu balonların nasıl havalandığını sizlere nakletmek istiyorum.Bu balonlara 10 kişi binebiliyor.Sıcak hava balonlarında yönlendirme imkanı yok.Balonda bulunan propan gazı dolu tüplerle balonun kubbesindeki havayı ısıttıkça balon yükseliyor,bu alevi kestiğinizde de balondaki soğumayla birlikte alçalma başlıyor.Balonlar rüzgar yönünde hareket ediyor.Balonun pilotu yükselip alçalarak gitmek istediği yöne uygun rüzgarı bulmaya çalışıyor ve balona kumanda ipleriyle hakim olmaya çalışıyor muşş. Muşş diyorum çünkü bende bu bilgiyi internetten aldım. Eeee durup dururken bunu niye yazdın diyebilirsiniz.
Maksadım elbette balon faciasını anlatmak değil.Ancak uçan balon faciasıyla son belediye seçimleri arasında bir bağ var bence.Son seçimde 2947 belediye başkanı seçildi.Herkese hayırlı olsun.Partisi ne olursa olsun tüm belediyelerin başarılı olması en büyük temennimiz.Çünkü hepsi bu ülkenin insanına hizmet etme iddiasıyla işbaşına geldiler
.
Evet bu başkanlar bir iddiayla işbaşına geldiler.Özellikle ilk kez seçilen belediye başkanları dediler ki: “Eyy vatandaş ben şu anki başkandan çok daha iyi hizmet ederim.Çalışanın maaşını hemen öderim.Evlerinizin önüne kadar asfalt,her mahalleye bir çocuk parkı yaparım “ gibi vaatlerde bulundular.Hatta bazı adaylar işi daha ileri götürerek ;”Eyy hemşerim her evden bir işsize iş veririm..” gibisinden çok uçuk iddialarda bulundular.Ataların deyimiyle bu iddialar Ben Halep’teyken kırk arşın atlardımın ta kendisiydi. Ve vatandaş dayanamadı bu iddialar karşısında;”Buyur sayın başkan geç göreve biz eski başkanı deviriyoruz” dediler ve yeni başkana görevi tevdi ettiler.
O ne. Seçimden kısa bir süre sonra yeni başkandan bir çığlık. “Yandım anaaam .Enkazın altında kaldım anaaam !!!!” E günaydın demezler mi adama ? E kardeşim bu işe soyunurken hiç hesap kitap yapmadın mı demezler mi adama? Bunları söylerken şu iki konuyu gözden kaçırmıyorum.Evet bir önceki başkanlar borçların ödenmesi yada azaltılması konusunda başarısız olmuş olabilirler.Yada hizmet yapma adına yatırım yaparken ölçüyü kaçırarak belediyeyi gereğinden fazla borç altına sokmuş olabilir.Yada eski başkan her konuda tamamen başarısız olmuş olabilir. Halkta zaten bu başarısızlığından dolayı eski başkanı görevinden indirmiş “ ben daha başarılı olacağım” diyen başkanı göreve getirmiştir.
Bir diğer konu eğer eski başkanlar seçimi kaybetmeseydi yeni seçilen başkanların şikayet ettiği bütçeyle yine ve yeniden kendi beldesine hizmet etmeye çalışacaktı.Eski başkanlar borçlardan dolayı belediye koltuğunu atıp kaçmamış,aksine seçmen tarafından indirilmiştir.Bana göre olay böyle değerlendirilmelidir.
Balon konusuna gelince.Refah Partisi’nin geçmiş yıllarda iktidara gelmesinde en büyük etken Türkiye genelinde başarılı bir belediyecilik yapması sayesinde olmuştur.Yani bir partinin belediyelerde gösterdiği başarı, o partiyi parlamentoya taşımada uçan balon etkisi göstererek hükümete taşımıştır.Belediyelerdeki başarınız uçan balonunun kubbesine sıcak hava vererek partinizin balonunu havalandırdığı gibi ,belediyelerdeki başarısızlıklarda partinizin balonunun kubbesindeki havayı soğutarak düşüşüne sebep olabilir.
Elbette yerel yönetimlerdeki başarı yada başarısızlık partilerin genel anlamda tamamen başarılı yada başarısız olmasını etkilemez.Ancak bu husus iktidara gelmenize yada iktidardan uzaklaşmanıza en büyük etkenlerdendir diye düşünüyorum.Hele hele genel seçimlere 2 yıl gibi bir süre kalmışken yerel yönetimlerin başarılı olmasının önemi daha da fazlalaşmaktadır.
Son söz: En kolay iş eleştirmek ve akıl vermektir.ALLAH tüm belediye başkanlarımıza yardım etsin, kolaylıklar versin.
Yunus PEHLİVANLI
71kaleblogspot.com
7 Mayıs 2009 Perşembe
SİYASETÇİ VE SENDİKACILARIN DİKKATİNE
Avrupa Birliğine uyum sağlamak için düşünülen bazı yasal düzenlemeler hayata geçirildiği takdirde Ülkemizde olduğu gibi elbette şehrimizde de siyasetçilik ve sendikacılık yapmak artık öyle eskisi kadar kolay olmayacak. Ya da çok kolay olacak.Bu işi eskiden beri yapan klasik sendikacılar ve klasik siyasetçiler yeni uygulamaya ayak uyduramazlarsa kendilerini emekliye ayırmak zorunda kalacaklar.
Avrupa Birliği yetkilileri ile Türk yetkililer 19.fasılın görüşmelerine başladılar.Bu fasıl gereği Türkiye de yasalaşması için çalışılan iki temel konudan birisi Sendika Reformu, diğeri de %10 olan seçim barajının % de 1’e düşürülmesi konusu.
Avrupa’nın siyasal anlayışındaki temel ölçü şu:”Toplumdaki her siyasi görüş en büyüğünden en küçüğüne kadar parlamentoda temsil edilebilmelidir.Demokrasinin gereği budur”
İşte bu görüşe dayanarak yeni bakanlar kurulumuz göreve başlayınca ilk etapta (Demokratik Anayasa Paketi) çerçevesinde bu iki maddeyi yasalaştırma çalışmalarına başlayacaklar.Parlamentoya girebilmek içim Ülkemizde %10 olarak uygulanan seçim barajı %1’e düşürüldüğü zaman, parti genel başkanları ve genel merkez yöneticileri adaylarını belirlerken; aday gösterilecek insanların sadece kendilerine bağlı ve sadık olmalarının yanı sıra mutlaka ve mutlaka tabanı kuvvetli ve oy potansiyeli yüksek olmasına da dikkat edeceklerdir.
Yani artık genel merkez ve genel başkanlar ”Ceketimizi koysak seçilir” yada “Odunu diksek yeşerir” diyerek işi riske atmayacaklardır sanıyorum .Ülke genelinde bundan sonra iki üç tane partinin ülke genelinde %1’i aşması bu yasadan sonra daha kolay hale gelebilecek.Elbette herkes ;aday olmak için öncelikle tercihini iktidar partisi yada iktidara en yakın partiden yana kullanmak isteyecektir. Ancak o partiden aday olamayınca eğer tabanına ve oy potansiyeline güveniyorsa %1’lik partiler bu özellikteki adaylara kapılarını sonuna kadar açacaktır.
Yani neymiş?...Adaylar artık bundan sonra;” Sadece genel merkezi kafa kola alayımda birinci yada ikinci sıraya oturayım yeter.Millet beni kuzu kuzu seçer …”diyemeyecek.Aday olabilmek için genel merkez üzerinde yaptığı ve yapacağı çalışmanın on katını, kendisine seçimi kazandıracak olan taban üzerinde çok önceden yapması gerekecek.Kısaca taban çalışmasına önem veren, ancak genel merkezde dayısı olmayan ,ama oy potansiyeli kuvvetli adaylara gün doğabilir bu yasayla.
Diğer bir düzenlemede Sendikalar için hazırlanıyor.Hazırlığı yapılan Sendika Reformunda ”ILO standartlarına aykırı olan işçi sendikaları için ülke çapında %10 olan örgütlenme barajı kaldırılıyor.Sendikalara üyelik ve istifa için noterden belge şartı kaldırılıyor.Sendikaların işyerlerinde örgütlenme eşiği olan %50+1 olan barajın %30’a kadar düşürülebileceği ve halen 28 olan işkolunun ILO standartlarına göre 19’a indirilebileceği” ifade ediliyor
.
Burada sendikalar için hazırlığı süren en önemli konuların başında ülke barajının kaldırılmasıyla örgütlenme eşiğinin aşağı çekilmesi var.Bu maddeler yasalaştığı zaman kamu ve özel işyerlerinde birden fazla iki yada üç sendika yetkili olabilecek. Bu düzenlemelerin Sendikalar arasındaki rekabeti iyice kızıştıracağı kuşkusuz. Dolayısıyla her sendika kendi bünyesinde daha profesyonel sendikacıların ve daha kaliteli kadroların bulunmasına çalışacak,işçi tabanını gerçekten önemseyen ve sendika içi demokrasiye önem veren gerçekten Avrupai bir sendikal anlayışın oluşumu ve gelişmesi belki de bu şekilde sağlanmış olacaktır
.
Evet değerli siyasetçiler ve sendikacılar ; Avrupa Birliği dayısı emmisi olanı değil kimin tabanı halka dayanıyorsa onu muteber sayıyor ve dolayısıyla da hedefe ulaşmak için çalışmaya şimdiden başlamak gerekiyor.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
Avrupa Birliği yetkilileri ile Türk yetkililer 19.fasılın görüşmelerine başladılar.Bu fasıl gereği Türkiye de yasalaşması için çalışılan iki temel konudan birisi Sendika Reformu, diğeri de %10 olan seçim barajının % de 1’e düşürülmesi konusu.
Avrupa’nın siyasal anlayışındaki temel ölçü şu:”Toplumdaki her siyasi görüş en büyüğünden en küçüğüne kadar parlamentoda temsil edilebilmelidir.Demokrasinin gereği budur”
İşte bu görüşe dayanarak yeni bakanlar kurulumuz göreve başlayınca ilk etapta (Demokratik Anayasa Paketi) çerçevesinde bu iki maddeyi yasalaştırma çalışmalarına başlayacaklar.Parlamentoya girebilmek içim Ülkemizde %10 olarak uygulanan seçim barajı %1’e düşürüldüğü zaman, parti genel başkanları ve genel merkez yöneticileri adaylarını belirlerken; aday gösterilecek insanların sadece kendilerine bağlı ve sadık olmalarının yanı sıra mutlaka ve mutlaka tabanı kuvvetli ve oy potansiyeli yüksek olmasına da dikkat edeceklerdir.
Yani artık genel merkez ve genel başkanlar ”Ceketimizi koysak seçilir” yada “Odunu diksek yeşerir” diyerek işi riske atmayacaklardır sanıyorum .Ülke genelinde bundan sonra iki üç tane partinin ülke genelinde %1’i aşması bu yasadan sonra daha kolay hale gelebilecek.Elbette herkes ;aday olmak için öncelikle tercihini iktidar partisi yada iktidara en yakın partiden yana kullanmak isteyecektir. Ancak o partiden aday olamayınca eğer tabanına ve oy potansiyeline güveniyorsa %1’lik partiler bu özellikteki adaylara kapılarını sonuna kadar açacaktır.
Yani neymiş?...Adaylar artık bundan sonra;” Sadece genel merkezi kafa kola alayımda birinci yada ikinci sıraya oturayım yeter.Millet beni kuzu kuzu seçer …”diyemeyecek.Aday olabilmek için genel merkez üzerinde yaptığı ve yapacağı çalışmanın on katını, kendisine seçimi kazandıracak olan taban üzerinde çok önceden yapması gerekecek.Kısaca taban çalışmasına önem veren, ancak genel merkezde dayısı olmayan ,ama oy potansiyeli kuvvetli adaylara gün doğabilir bu yasayla.
Diğer bir düzenlemede Sendikalar için hazırlanıyor.Hazırlığı yapılan Sendika Reformunda ”ILO standartlarına aykırı olan işçi sendikaları için ülke çapında %10 olan örgütlenme barajı kaldırılıyor.Sendikalara üyelik ve istifa için noterden belge şartı kaldırılıyor.Sendikaların işyerlerinde örgütlenme eşiği olan %50+1 olan barajın %30’a kadar düşürülebileceği ve halen 28 olan işkolunun ILO standartlarına göre 19’a indirilebileceği” ifade ediliyor
.
Burada sendikalar için hazırlığı süren en önemli konuların başında ülke barajının kaldırılmasıyla örgütlenme eşiğinin aşağı çekilmesi var.Bu maddeler yasalaştığı zaman kamu ve özel işyerlerinde birden fazla iki yada üç sendika yetkili olabilecek. Bu düzenlemelerin Sendikalar arasındaki rekabeti iyice kızıştıracağı kuşkusuz. Dolayısıyla her sendika kendi bünyesinde daha profesyonel sendikacıların ve daha kaliteli kadroların bulunmasına çalışacak,işçi tabanını gerçekten önemseyen ve sendika içi demokrasiye önem veren gerçekten Avrupai bir sendikal anlayışın oluşumu ve gelişmesi belki de bu şekilde sağlanmış olacaktır
.
Evet değerli siyasetçiler ve sendikacılar ; Avrupa Birliği dayısı emmisi olanı değil kimin tabanı halka dayanıyorsa onu muteber sayıyor ve dolayısıyla da hedefe ulaşmak için çalışmaya şimdiden başlamak gerekiyor.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
24 Nisan 2009 Cuma
MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ’ GİTMELİ Mİ ?
Kırıkkale Milli Eğitim Müdürü Mehmet Peker Öğretmenler ve İdarecilerle yapılan bir toplantıda şunları söylemiş. ”… Kırıkkale’de eğitimde bulunduğumuz yer yeterli değil.Bütün okulların başarı çizelgeleri elimizde mevcuttur.Bir müdürün okulunun başarısındaki etkisi % 50’dir. 3 sene aynı okulda görev yapan bir okul müdürünün çıtası hep düşüyor ve okulunun eğitimi ilerlemiyorsa, o müdürle benim pazarlık etmem lazım.Ya o müdür ya ben giderim…”
Evet…şu son cümleyi okuyunca Milli Eğitim Müdürü Mehmet Peker’i gıyabında alkışladım. Tamam! dedim kendi kendime.( Kırıkkale uzun süredir aradığı müdürü herhalde buldu ) dedim.Sayın Peker’in bu konuşmasını Milli Eğitim camiası nasıl değerlendirir bilmem ama, “Ya başarısız olan müdür gider yada ben giderim ! “ sözü ,çocukları ortaöğretimde okuyan her ailenin hiç itiraz etmeyeceği, hatta Müdür beyi bu sözünden dolayı, sonuna kadar destekleyeceği kuşkusuzdur.
Bu tavır bana göre; bir müdürün maiyetindeki personelini, yada astlarını tehdit etmek değildir.Dayılanmak,efelenmek hiç değildir. Kırıkkaleli velilerin uzunca bir süredir beklediği müdür profilinin ta kendisidir.Sayın Peker’inde ifade ettiği gibi Kırıkkale’de öğrencilerin başarısı Türkiye ortalamasına göre sürekli düşüş gösteren kötü bir grafik sergilemektedir.
2007 yılında Türkiye genelinde Orta Öğretim Öğrencileri için yapılan ve 824.276 öğrencinin katıldığı OKS sınavında birinciliği Burdur,ikinciliği Kırşehir alırken üçüncülüğü ise Eskişehir almış. Bu sınavda 81 ilin arasında Kırıkkale ise ancak Türkçe-Matematikte 40.sıraya, Matematik-Fen de ise 39.sıraya girebilmiştir.
Yani kısaca; Kırıkkale 2007 yılındaki OKS sınavı sonuçlarına göre 81 ilin içerisinde ancak 40.sıraya girerek çok kötü bir performans göstermiştir.Elbette bu sonucun alınmasında büyük pay öğrencilere aittir.Ancak ben, Türkiye sıralamasında 2.sıraya girmiş Kırşehirli, 4.sıraya girmiş Nevşehirli, 5.sıraya girmiş Edirneli öğrencilerin zeka seviyelerinin,Kırıkkaleli öğrencilerin zeka seviyelerinden yüksek olduğuna inanmıyorum.Bir an evvel Kırıkkale’deki öğretmenlerimizin ve okul müdürlerinin bu sorunu kendilerine dert edinerek, bu konuda ne yapılırsa öğrencilerimizin başarı çıtasının yükseltilebileceğini planlamaları ve buna göre hemen çalışmaya başlamaları gerektiğine inanıyorum.
Aslında , Milli Eğitim Müdürüne yukarıdaki sözü söylettirmeden, şimdiye kadar Kırıkkale’deki okul müdürleri ve öğretmenlerimizin kendiliklerinden böyle bir çalışmaya çoktan başlamış olmaları gerekirdi.Elbette okullarımızda bu meseleyi kendine dert edinerek çalışan müdür ve öğretmenlerimizde vardır ben onları tenzih ediyorum.
“Başarılı olmayan idareci, o koltuğundan bir an evvel gitmeli ! “ uyarısının sadece Milli Eğitim için değil; Sağlık,Emniyet,Turizm,Özel İdare,Tarım,Bayındırlık,Sosyal Hizmetler,Spor İl Müdürlüğü ve tüm kamu kurum ve kuruluşların dada yapılması gerekir diye düşünüyorum.Tekraren ve özetle Milli Eğitim Müdürünün ”Başarılı Olmayan Gitmeli” sözü bir tehdit değil Kırıkkale’deki eğitim seviyesinin yükseltilmesi adına çok olumlu ve yerinde bir uyarıdır.Bir İl Müdürü kendi kurumununun rehavet içinde olduğunu tespit ediyorsa eğer, o müdür de kendi kurumuna bir an evvel böyle bir uyarıyı yapmalıdır.Bu girişimin sonunda Kırıkkale’nin her alanda başarı grafiğinin yükselmesinden dolayıda kimsenin şikayetçi olacağını sanmıyorum.Aksine bu söz ve bu tavrı Kırıkkaleliler teşekkürle takdir edecektir.
Yunus PEHLİVANLI
Evet…şu son cümleyi okuyunca Milli Eğitim Müdürü Mehmet Peker’i gıyabında alkışladım. Tamam! dedim kendi kendime.( Kırıkkale uzun süredir aradığı müdürü herhalde buldu ) dedim.Sayın Peker’in bu konuşmasını Milli Eğitim camiası nasıl değerlendirir bilmem ama, “Ya başarısız olan müdür gider yada ben giderim ! “ sözü ,çocukları ortaöğretimde okuyan her ailenin hiç itiraz etmeyeceği, hatta Müdür beyi bu sözünden dolayı, sonuna kadar destekleyeceği kuşkusuzdur.
Bu tavır bana göre; bir müdürün maiyetindeki personelini, yada astlarını tehdit etmek değildir.Dayılanmak,efelenmek hiç değildir. Kırıkkaleli velilerin uzunca bir süredir beklediği müdür profilinin ta kendisidir.Sayın Peker’inde ifade ettiği gibi Kırıkkale’de öğrencilerin başarısı Türkiye ortalamasına göre sürekli düşüş gösteren kötü bir grafik sergilemektedir.
2007 yılında Türkiye genelinde Orta Öğretim Öğrencileri için yapılan ve 824.276 öğrencinin katıldığı OKS sınavında birinciliği Burdur,ikinciliği Kırşehir alırken üçüncülüğü ise Eskişehir almış. Bu sınavda 81 ilin arasında Kırıkkale ise ancak Türkçe-Matematikte 40.sıraya, Matematik-Fen de ise 39.sıraya girebilmiştir.
Yani kısaca; Kırıkkale 2007 yılındaki OKS sınavı sonuçlarına göre 81 ilin içerisinde ancak 40.sıraya girerek çok kötü bir performans göstermiştir.Elbette bu sonucun alınmasında büyük pay öğrencilere aittir.Ancak ben, Türkiye sıralamasında 2.sıraya girmiş Kırşehirli, 4.sıraya girmiş Nevşehirli, 5.sıraya girmiş Edirneli öğrencilerin zeka seviyelerinin,Kırıkkaleli öğrencilerin zeka seviyelerinden yüksek olduğuna inanmıyorum.Bir an evvel Kırıkkale’deki öğretmenlerimizin ve okul müdürlerinin bu sorunu kendilerine dert edinerek, bu konuda ne yapılırsa öğrencilerimizin başarı çıtasının yükseltilebileceğini planlamaları ve buna göre hemen çalışmaya başlamaları gerektiğine inanıyorum.
Aslında , Milli Eğitim Müdürüne yukarıdaki sözü söylettirmeden, şimdiye kadar Kırıkkale’deki okul müdürleri ve öğretmenlerimizin kendiliklerinden böyle bir çalışmaya çoktan başlamış olmaları gerekirdi.Elbette okullarımızda bu meseleyi kendine dert edinerek çalışan müdür ve öğretmenlerimizde vardır ben onları tenzih ediyorum.
“Başarılı olmayan idareci, o koltuğundan bir an evvel gitmeli ! “ uyarısının sadece Milli Eğitim için değil; Sağlık,Emniyet,Turizm,Özel İdare,Tarım,Bayındırlık,Sosyal Hizmetler,Spor İl Müdürlüğü ve tüm kamu kurum ve kuruluşların dada yapılması gerekir diye düşünüyorum.Tekraren ve özetle Milli Eğitim Müdürünün ”Başarılı Olmayan Gitmeli” sözü bir tehdit değil Kırıkkale’deki eğitim seviyesinin yükseltilmesi adına çok olumlu ve yerinde bir uyarıdır.Bir İl Müdürü kendi kurumununun rehavet içinde olduğunu tespit ediyorsa eğer, o müdür de kendi kurumuna bir an evvel böyle bir uyarıyı yapmalıdır.Bu girişimin sonunda Kırıkkale’nin her alanda başarı grafiğinin yükselmesinden dolayıda kimsenin şikayetçi olacağını sanmıyorum.Aksine bu söz ve bu tavrı Kırıkkaleliler teşekkürle takdir edecektir.
Yunus PEHLİVANLI
16 Nisan 2009 Perşembe
KİM KAYBETTİ KİM KAZANDI ?
Seçim zor işmiş.Aday olmak zor işmiş.Daha doğrusu aday adaylığı süreci bayağı zor ve insana bir çok siyasi tecrübeyi kısa zamanda kazandıran bir süreçmiş.
Seçim kampanyası ondan daha zor bir dönemmiş. Özellikle küçük ilçe ve beldelerde ,bazı seçmenlerin , kendisini adeta o köyün ağası gibi farz ederek afra tafra yaptığı, başkan adaylarına nazlandığı, onların kendisine ilgisinin biraz azaldığını zannettiği zamanda ,hemen küsüp gittiği bir dönemmiş, bu seçim zamanı.
Seçimlerde elbette bir oy da çok önemlidir.Ancak kendinden başka oyu bile olmayan, hatta kendi hanımına bile kendi dediği partiye oy verdiremeyecek bir çok insanın, ortalıkta kasılıp öğünerek;( Cebimde 50 oyum var yada daha üfürükçüyse 150 oyum) var diye, adaylara duyuru yaparak piyasayı kızıştıran,seyyar pazarlamacı tipindeki insanların, bolca bulunduğu bir süreçmiş, bu seçim zamanı .
Bazı insanların liste başı olmasını bırakın ,listeye girmesi bile hiç şık değilken bunların listeye girmesini sağlayan parti baronları tarafından listelerdeki sıraların liyakate ve adalete riayet edilmeden işgal ettirildiği, yağmalandığı bir süreçmiş bu seçim zamanı.
Seçimden bir gün önce; (A) partisinin başkan adayına oyunu vereceğini yemin şart ederek bildiren, ancak oy verme kabininin arkasına girince (B) partisinin adayına oyunu verip bunu ispat etmek içinde cep telefonunun kamerasına kaydederek karşı partililere izlettirip daha önce ettiği yemini, verdiği sözleri reddeden, hainlerin ve döneklerin bolca bulunduğu bir dönemmiş bu seçim zamanı.
Oyunu kutsal belleyip tercihini yaparken ; kendisine kim iyi hizmet sundu ise o partiyi ve o adayı tercih eden seçmenlerin yanı sıra, yapılmış hizmetleri görmezden gelip,hatta ;( hiçbir hizmet yapmadı) diyerek yada (bana ne hizmetten benim evimin önü isterse çamur olsun bana ne asfalttan ,bana ne kilit parkeden,parklardan,sosyal tesislerden …) diyerek sülalecilik mantığıyla köycülük mantığıyla ( seçilecek başkan tek bizim köyden seçilsin de isterse odundan seçilsin ) gibi çok çağdaş!!!! bir anlayışla siyasi tercihini kullanan seçmen sayısının hiçte az olmadığı bir dönemmiş bu seçim süreci.
XYZ partisinden il genele ,belediye meclisine aday olduğu halde kendi partisinin belediye başkanına kendisinin bile oy vermediği hatta çok yakın tanıdıklarına bile;( bana oy verin ama başkanımıza sakın oy vermeyin ) diyebildiği siyasi travestiliğin gırla gittiği bir süreçmiş bu seçim zamanı.
Şu anda kim kazandı kim kaybetti ? derseniz.Üstad Abdurrahim Karakoç’un aşağıdaki üç kıta şiirini okuyup siz karar verin derim.
İNCİTME
“ Burdayım de ararlarsa / Doğru söyle sorarlarsa / Tabutuna sararlarsa / Bayrak senden incinmesin.
İl göçsün göçtüğün vakit / Yol yansın geçtiğin vakit / Suyundan içtiğin vakit / Irmak senden incinmesin
Gölgesinde otur ama / Yaprak senden incinmesin / Temizlende gir mezara / Toprak senden incinmesin.”
Evet… Karakoç’un bu şiirini okuyunca onbinlerin omzunda, milyonlarca insanın gözyaşlarıyla ebediyete intikal eden Muhsin Yazıcıoğlu’mu kaybetmiştir ? Yoksa zübükçe numaralarla, hainlikle,siyasi travestilikle bir makamı elde etmiş yada Brütüslükte kendinden aşağı kalmamış çete arkadaşlarının bir makam elde etmesini sağlamış ( BAZI SİYASETÇİLER’Mİ ) kazanmıştır ?...sizce.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
Seçim kampanyası ondan daha zor bir dönemmiş. Özellikle küçük ilçe ve beldelerde ,bazı seçmenlerin , kendisini adeta o köyün ağası gibi farz ederek afra tafra yaptığı, başkan adaylarına nazlandığı, onların kendisine ilgisinin biraz azaldığını zannettiği zamanda ,hemen küsüp gittiği bir dönemmiş, bu seçim zamanı.
Seçimlerde elbette bir oy da çok önemlidir.Ancak kendinden başka oyu bile olmayan, hatta kendi hanımına bile kendi dediği partiye oy verdiremeyecek bir çok insanın, ortalıkta kasılıp öğünerek;( Cebimde 50 oyum var yada daha üfürükçüyse 150 oyum) var diye, adaylara duyuru yaparak piyasayı kızıştıran,seyyar pazarlamacı tipindeki insanların, bolca bulunduğu bir süreçmiş, bu seçim zamanı .
Bazı insanların liste başı olmasını bırakın ,listeye girmesi bile hiç şık değilken bunların listeye girmesini sağlayan parti baronları tarafından listelerdeki sıraların liyakate ve adalete riayet edilmeden işgal ettirildiği, yağmalandığı bir süreçmiş bu seçim zamanı.
Seçimden bir gün önce; (A) partisinin başkan adayına oyunu vereceğini yemin şart ederek bildiren, ancak oy verme kabininin arkasına girince (B) partisinin adayına oyunu verip bunu ispat etmek içinde cep telefonunun kamerasına kaydederek karşı partililere izlettirip daha önce ettiği yemini, verdiği sözleri reddeden, hainlerin ve döneklerin bolca bulunduğu bir dönemmiş bu seçim zamanı.
Oyunu kutsal belleyip tercihini yaparken ; kendisine kim iyi hizmet sundu ise o partiyi ve o adayı tercih eden seçmenlerin yanı sıra, yapılmış hizmetleri görmezden gelip,hatta ;( hiçbir hizmet yapmadı) diyerek yada (bana ne hizmetten benim evimin önü isterse çamur olsun bana ne asfalttan ,bana ne kilit parkeden,parklardan,sosyal tesislerden …) diyerek sülalecilik mantığıyla köycülük mantığıyla ( seçilecek başkan tek bizim köyden seçilsin de isterse odundan seçilsin ) gibi çok çağdaş!!!! bir anlayışla siyasi tercihini kullanan seçmen sayısının hiçte az olmadığı bir dönemmiş bu seçim süreci.
XYZ partisinden il genele ,belediye meclisine aday olduğu halde kendi partisinin belediye başkanına kendisinin bile oy vermediği hatta çok yakın tanıdıklarına bile;( bana oy verin ama başkanımıza sakın oy vermeyin ) diyebildiği siyasi travestiliğin gırla gittiği bir süreçmiş bu seçim zamanı.
Şu anda kim kazandı kim kaybetti ? derseniz.Üstad Abdurrahim Karakoç’un aşağıdaki üç kıta şiirini okuyup siz karar verin derim.
İNCİTME
“ Burdayım de ararlarsa / Doğru söyle sorarlarsa / Tabutuna sararlarsa / Bayrak senden incinmesin.
İl göçsün göçtüğün vakit / Yol yansın geçtiğin vakit / Suyundan içtiğin vakit / Irmak senden incinmesin
Gölgesinde otur ama / Yaprak senden incinmesin / Temizlende gir mezara / Toprak senden incinmesin.”
Evet… Karakoç’un bu şiirini okuyunca onbinlerin omzunda, milyonlarca insanın gözyaşlarıyla ebediyete intikal eden Muhsin Yazıcıoğlu’mu kaybetmiştir ? Yoksa zübükçe numaralarla, hainlikle,siyasi travestilikle bir makamı elde etmiş yada Brütüslükte kendinden aşağı kalmamış çete arkadaşlarının bir makam elde etmesini sağlamış ( BAZI SİYASETÇİLER’Mİ ) kazanmıştır ?...sizce.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
18 Mart 2009 Çarşamba
HANIMELLER BAKS GEÇİDİ
Geçtiğimiz gün dağıtılan ve Kırıkkale Belediye Başkanı Veli Korkmaz’ın tekrar işbaşına geldiğinde yapmayı planladığı icraatlarını içeren broşürü incelediğimde bu icraatların içinde en çok ilgimi Hanımeller Okulu yanına yapılacak Baks geçit projesinin çektiğini ifade etmeliyim.Bu proje gerçekleştiği takdirde en çok kendi mahallem bundan faydalanacağı için sanıyorum bu proje benim ilgimi daha fazla çekti.
Hanımeller Okulunu Kırıkkale de bir çok insan bilir .Ancak ben yinede tarif edeyim. Çünkü bu okulun ve yerin konumunu iyi bilmeyenler buraya Baks geçit yapmaya ne gerek var diyebileceklerdir.
Çarşamba pazarından yukarıya doğru ,yani Ankara-Samsun karayoluna doğru çıktığınızda karayoluna sırtını dayamış vaziyette yapılmış bu okulun adı Hanımeller İlköğretim okuludur. İşte bu Baks geçit in girişi okulun sağ üst tarafından başlayacak. Ve yapılıp bitirildiği takdirde de Çarşamba pazarını yani Rauf Denktaş Bulvarını eski adıyla Deli Osman Camiini ve Kaletepe mahallesini birbirine bağlıyacak çok önemli bir alt geçit olacak
Şehircilik ve onun sorunlarından söz edilirken çoğu zaman şehrin merkezi yerlerindeki yığılma ve bu yığılmanın nasıl önleneceğini konuşuruz. Bir Üniversitenin Şehir Planlaması bölümünde okuyan bir öğrenciye “Git bir şehire ve o şehirde merkeze yığılmaya örnek olabilecek caddelerin fotoğrafını ve planını gösteren bir ödev hazırla getir !” deseler , herhalde o öğrenci Kırıkkale deki Bankalar Caddesi.ve Zafer Caddesinin fotoğraflarını çekerek okuluna ödev olarak götürürdü.
Evet..Çarşamba pazarının bittiği ve Kaletepe mahallesine dayanan tam bu noktaya yapılacak bir alt geçit ,şehir merkezindeki ticari sıkışıklığı giderecek yada belki ekonomik kriz ortamında ticari ortama daha ucuz kiraya sahip işyerlerinin oluşumunu tetikleyici bir unsur olabilecektir.Bu bahsettiğim gelişme elbette daha uzun vadede olabilecek bir gelişmedir Ancak kısa vadede gerçekleşecek olanı, kuşkusuz trafiğin rahatlaması manasında olacaktır.
Kafanızda daha iyi canlandırabilmek için lütfen şöyle bir düşünün.Hemen hepimiz yıllardır zaman zaman Ankara ya gider geliriz. Mamak taki, Siteler deki,Aydınlıkevler deki şimdiki alt geçitler yapılmadan önce Ankara’ya girdiğinizde Ulus’a, Kızılay’a, yada AŞTİ’ye
kaç dakikada giriyordunuz ? Şimdi kaç dakikada giriyorsunuz? Ankara merkezine araçla gidebilmek için kavşaklarda,yollarda çekilen sıkıntılar,binlerce arabanın araç kuyruğunda beklerken harcadığı benzin ve mazot hem vatandaşın kesesinden hem de Milli Ekonominin bütçesinden gidiyordu.Bu güzergahları kullanan o araçların daha az benzin tüketmesi sonucu bir senedeki benzin tasarrufuyla Ankara ya yapılmış o alt geçitlerin parası şimdiye kadar amorti edilmiştir diye düşünüyorum.
İşte sadece bu açıdan baktığımızda bile Hanımeller yanına yapılacak bir alt geçit sayesinde her gün Ankara-Samsun karayolundan geçen onbinlerce araç düşünüldüğü zaman çok bariz bir şekilde benzin tasarrufu sağlanmış olacak, hem de şehir merkezindeki cazibenin yukarılara kaymasını sağlayarak orta ve uzun vadede merkezdeki ticari alan sıkışıklığını gidermeye katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
Hanımeller Okulunu Kırıkkale de bir çok insan bilir .Ancak ben yinede tarif edeyim. Çünkü bu okulun ve yerin konumunu iyi bilmeyenler buraya Baks geçit yapmaya ne gerek var diyebileceklerdir.
Çarşamba pazarından yukarıya doğru ,yani Ankara-Samsun karayoluna doğru çıktığınızda karayoluna sırtını dayamış vaziyette yapılmış bu okulun adı Hanımeller İlköğretim okuludur. İşte bu Baks geçit in girişi okulun sağ üst tarafından başlayacak. Ve yapılıp bitirildiği takdirde de Çarşamba pazarını yani Rauf Denktaş Bulvarını eski adıyla Deli Osman Camiini ve Kaletepe mahallesini birbirine bağlıyacak çok önemli bir alt geçit olacak
Şehircilik ve onun sorunlarından söz edilirken çoğu zaman şehrin merkezi yerlerindeki yığılma ve bu yığılmanın nasıl önleneceğini konuşuruz. Bir Üniversitenin Şehir Planlaması bölümünde okuyan bir öğrenciye “Git bir şehire ve o şehirde merkeze yığılmaya örnek olabilecek caddelerin fotoğrafını ve planını gösteren bir ödev hazırla getir !” deseler , herhalde o öğrenci Kırıkkale deki Bankalar Caddesi.ve Zafer Caddesinin fotoğraflarını çekerek okuluna ödev olarak götürürdü.
Evet..Çarşamba pazarının bittiği ve Kaletepe mahallesine dayanan tam bu noktaya yapılacak bir alt geçit ,şehir merkezindeki ticari sıkışıklığı giderecek yada belki ekonomik kriz ortamında ticari ortama daha ucuz kiraya sahip işyerlerinin oluşumunu tetikleyici bir unsur olabilecektir.Bu bahsettiğim gelişme elbette daha uzun vadede olabilecek bir gelişmedir Ancak kısa vadede gerçekleşecek olanı, kuşkusuz trafiğin rahatlaması manasında olacaktır.
Kafanızda daha iyi canlandırabilmek için lütfen şöyle bir düşünün.Hemen hepimiz yıllardır zaman zaman Ankara ya gider geliriz. Mamak taki, Siteler deki,Aydınlıkevler deki şimdiki alt geçitler yapılmadan önce Ankara’ya girdiğinizde Ulus’a, Kızılay’a, yada AŞTİ’ye
kaç dakikada giriyordunuz ? Şimdi kaç dakikada giriyorsunuz? Ankara merkezine araçla gidebilmek için kavşaklarda,yollarda çekilen sıkıntılar,binlerce arabanın araç kuyruğunda beklerken harcadığı benzin ve mazot hem vatandaşın kesesinden hem de Milli Ekonominin bütçesinden gidiyordu.Bu güzergahları kullanan o araçların daha az benzin tüketmesi sonucu bir senedeki benzin tasarrufuyla Ankara ya yapılmış o alt geçitlerin parası şimdiye kadar amorti edilmiştir diye düşünüyorum.
İşte sadece bu açıdan baktığımızda bile Hanımeller yanına yapılacak bir alt geçit sayesinde her gün Ankara-Samsun karayolundan geçen onbinlerce araç düşünüldüğü zaman çok bariz bir şekilde benzin tasarrufu sağlanmış olacak, hem de şehir merkezindeki cazibenin yukarılara kaymasını sağlayarak orta ve uzun vadede merkezdeki ticari alan sıkışıklığını gidermeye katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
12 Mart 2009 Perşembe
BU BİR YOLSUZLUK YAZISI DEĞİLDİR
Türkiye’nin çok değerli Şairi Üstad Abdurrahim KARAKOÇ’tan peşinen özür dileyerek şiirinin bir tek mısrasında küçük bir değişiklikle (Eğri Öğüt) şiirinden 2 kıtayı sizlerle paylaşarak yazıya giriş yapmak istedim.
“Bilinmez düşman kim,dost hangi safta;
Hisler piyasada,akıllar rafta.
Yapışır alnına bir başka yafta;
(Fatura yolsuzluğundan) sakın söz etme.
// // //
Konuşmak istersen,Hanya’dan konuş;
İkinci,üçüncü dünyadan konuş;
Kore’den,Küba’dan,Kenya’dan konuş
Hep”dışa dönük” ol,içten söz etme.”
Evet…bende Üstadın Öğüdünü tutarak bu hafta yerel gündemde aslında manşette olması gereken ama gündemden düşürülmesi istenen konuya girmeyerek Ulusal Savunmayla ilgili çeşitli kaynaklardan derlediğim bazı bilgileri sizlerle paylaşacağım.
SAVUNMA SANAAYİMİZDEKİ GÜZEL GELİŞMELER
Dünyadaki ve Türkiye’deki -Silah Karşıtı Dernekler- her ne kadar silahlanmaya karşı çıksalar da tüm dünyada en fakirinden en zenginine kadar her ülke ekonomik güçleri oranında silahlanma yarışından geri kalmamaya çalışırlar.
Hele hele; ülkenizin toprakları verimli ise,ülkeniz sınırlarında petrol yada bu değerde bazı madenler çıkıyorsa,herkesin imreneceği oranda bir su kaynağına sahipseniz yada ülkenizin jeopolitik bir konumu varsa mutlaka silahlanmaya önem vermek zorundasınız.
Böyle zenginliklere sahip bir ülkeye sahipseniz şayet; siz dünya gibi acımasız büyük bir ormanda bir döner tezgahından dışarıya nefis döner kokuları yayan bir lokantanın sahibi olduğunuzu düşünerek ve dışarıda da bu dönerin tadına bakmak isteyen yada bu döner tezgahını tümüyle kapıp kaçmak isteyen,sırtlanların,akbabaların,çakalların ve aslanların var olduğunu bilecek ve işte o zaman silahın ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
Ancak burada elbette aslolan ; bu zenginliklerinizin varlığını ve değerini önceden bilerek, önceden alınması gereken tedbirleri ve savunma stratejilerini belirlemek ve bu hedefe ulaşmak için, gerekirse tüm vatandaşlar olarak, maddi fedakarlık da dahil, her fedakarlığa katlanmak gerekir.
Elimizde bir demet kır çiçeğiyle düşmanla savaşamayacağımıza göre,stratejik konumlu bir ülke olarak elbette son sistem savunma sanayine ve silahlarına sahip olmalıyız.Bu manada İlk Türk Helikopteri olacak ve projesi İTÜ’de gerçekleştirilen 2010’da ilk deneme uçuşunu yapacak-ARIKOPTER- projesi haberi,
ASELSAN tarafından üretilen;hedef bulan,mayını bularak uzaktan imha edebilen,hem radar hem de canlı yayın yapma görevini yerine getirebilen özellikle PKK’yla mücadelede son derece işe yarayabilecek-İZCİ- aracının üretim haberi,
TSK’nın envanterinde bulunduğu bildirilen ve menzili 250 km’ye kadar çıkarılabilen balistik füzelerin varlığı haberi,TÜBİTAK tarafından üretilip NATO’ya satılan 600 adet kripto cihazı haberi, ve yine F-16’larımızda bulunan lazer güdümlü mühimmatlar ile bu uçaklara yerli teknoloji kullanılarak kızıl ötesi gece hedef bulma sistemleri takılmış olması ve PKK’yla gece mücadelesinde daha verimli sonuçlar alınması, ayrıca MKE ile TÜBİTAK’ın ortaklaşa gerçekleştireceği Sığınak ve mağaralar için üretilecek Sığınak bombaları projesi haberi ve en son olarak ta Diyarbakır da bulunan yıllık 16 milyon varil kapasiteli petrol haberi Ülkemiz adına ekonomimiz ve milli savunmadaki başarılarımız adına güzel haberler.Bu konuya devam etmek dileğiyle.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
“Bilinmez düşman kim,dost hangi safta;
Hisler piyasada,akıllar rafta.
Yapışır alnına bir başka yafta;
(Fatura yolsuzluğundan) sakın söz etme.
// // //
Konuşmak istersen,Hanya’dan konuş;
İkinci,üçüncü dünyadan konuş;
Kore’den,Küba’dan,Kenya’dan konuş
Hep”dışa dönük” ol,içten söz etme.”
Evet…bende Üstadın Öğüdünü tutarak bu hafta yerel gündemde aslında manşette olması gereken ama gündemden düşürülmesi istenen konuya girmeyerek Ulusal Savunmayla ilgili çeşitli kaynaklardan derlediğim bazı bilgileri sizlerle paylaşacağım.
SAVUNMA SANAAYİMİZDEKİ GÜZEL GELİŞMELER
Dünyadaki ve Türkiye’deki -Silah Karşıtı Dernekler- her ne kadar silahlanmaya karşı çıksalar da tüm dünyada en fakirinden en zenginine kadar her ülke ekonomik güçleri oranında silahlanma yarışından geri kalmamaya çalışırlar.
Hele hele; ülkenizin toprakları verimli ise,ülkeniz sınırlarında petrol yada bu değerde bazı madenler çıkıyorsa,herkesin imreneceği oranda bir su kaynağına sahipseniz yada ülkenizin jeopolitik bir konumu varsa mutlaka silahlanmaya önem vermek zorundasınız.
Böyle zenginliklere sahip bir ülkeye sahipseniz şayet; siz dünya gibi acımasız büyük bir ormanda bir döner tezgahından dışarıya nefis döner kokuları yayan bir lokantanın sahibi olduğunuzu düşünerek ve dışarıda da bu dönerin tadına bakmak isteyen yada bu döner tezgahını tümüyle kapıp kaçmak isteyen,sırtlanların,akbabaların,çakalların ve aslanların var olduğunu bilecek ve işte o zaman silahın ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
Ancak burada elbette aslolan ; bu zenginliklerinizin varlığını ve değerini önceden bilerek, önceden alınması gereken tedbirleri ve savunma stratejilerini belirlemek ve bu hedefe ulaşmak için, gerekirse tüm vatandaşlar olarak, maddi fedakarlık da dahil, her fedakarlığa katlanmak gerekir.
Elimizde bir demet kır çiçeğiyle düşmanla savaşamayacağımıza göre,stratejik konumlu bir ülke olarak elbette son sistem savunma sanayine ve silahlarına sahip olmalıyız.Bu manada İlk Türk Helikopteri olacak ve projesi İTÜ’de gerçekleştirilen 2010’da ilk deneme uçuşunu yapacak-ARIKOPTER- projesi haberi,
ASELSAN tarafından üretilen;hedef bulan,mayını bularak uzaktan imha edebilen,hem radar hem de canlı yayın yapma görevini yerine getirebilen özellikle PKK’yla mücadelede son derece işe yarayabilecek-İZCİ- aracının üretim haberi,
TSK’nın envanterinde bulunduğu bildirilen ve menzili 250 km’ye kadar çıkarılabilen balistik füzelerin varlığı haberi,TÜBİTAK tarafından üretilip NATO’ya satılan 600 adet kripto cihazı haberi, ve yine F-16’larımızda bulunan lazer güdümlü mühimmatlar ile bu uçaklara yerli teknoloji kullanılarak kızıl ötesi gece hedef bulma sistemleri takılmış olması ve PKK’yla gece mücadelesinde daha verimli sonuçlar alınması, ayrıca MKE ile TÜBİTAK’ın ortaklaşa gerçekleştireceği Sığınak ve mağaralar için üretilecek Sığınak bombaları projesi haberi ve en son olarak ta Diyarbakır da bulunan yıllık 16 milyon varil kapasiteli petrol haberi Ülkemiz adına ekonomimiz ve milli savunmadaki başarılarımız adına güzel haberler.Bu konuya devam etmek dileğiyle.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
6 Mart 2009 Cuma
BİLKENT VE KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
2008 Nisan ayında Bilkent Üniversitesi öğrencilerinden 30 kişilik bir grup “Demiryolu Hattı Destek Projesi” kapsamında Balışeyh Şehit Gazi Gürsoy İlköğretim Okuluna gelmişlerdi.Bu pırıl pırıl Üniversite öğrencilerinin heyecanlarına ve gayretli çalışmalarının bir bölümüne bende şahit olmuştum.
30 tane Bilkent öğrencisi bir-Sosyal Sorumluluk Projesi- olarak hazırladıkları bu projeyle Demiryollarına çok yakın olan yerlerdeki okulları kendilerine hedef seçiyorlar ve bu okullarda kendi okudukları bölümlerde öğrendiklerini ilköğretim öğrencileriyle paylaşıyorlardı.Bu 30 tane üniversite öğrencisi 3 gün boyunca Balışeyhteki ilköğretim öğrencilerine kil minyatür,ebru yapımı,müzik,resim yapımı üzerine ders verdiler.Hatta derstende öte onlara ufuk çizdiler,iletişim kurmayı,paylaşmayı öğrettiler.
ODTÜ ve Gazi Üniversitesi öğrencilerinin destek ve katkılarıylada o çocuklara Halkoyunları kursu vererek eğlenerekte öğrenilebileceğini öğrettiler.Bilkent öğrencileri getirdikleri kitapları o çocuklara dağıtarak kitap okumaya özendirdiler.O kitaptan bir tanesinide ben okuduğum için rahatlıkla söylüyebiliyorumki, değişik her hikayede o öğrenciler hayata ait ders alınması gerekecek bir çok şeyi o kitabın penceresinden öğrendiler.
Yine bu proje kapsamında grupta bulunan doktorlar tarafından ilçede bir sağlık taraması gerçekleştirildi.Bu proje kapsamında çalışan Üniversite öğrencileri ilköğretim öğrencileriyle öyle bir iletişim ve bağ kurmuşlardıki üç gün içinde,sanırsınız birbirlerini üç yıldır tanıyor ve biliyorlardı.Evet o küçük öğrenciler öz ağabeylerinden ve öz ablalarından daha kuvvetli bir bağ kurmuşlardı Bilkentli bu 30 gönüllü öğrenciyle.İşte bu nedenlede 3 günün sonunda hepsi birbirine sarıldı ve hüngür hüngür ağlayarak ayrıldı o küçük çocuklar Üniversiteli ağabeylerinden.
Antiparantez; bu 30 üniversite öğrencisi bir fedakarlık örneği daha göstererek 3 gün boyunca DDY’nin bir yataklı vagonunda konaklamak durumunda kalmışlardı.
Pekii…2008 yılında olmuş bu olayı niye hatırlatma gereği duydun derseniz Bu çalışmayı Kırıkkale Üniversitesi öğrencilerine bir kez hatırlatmak ,Bilkent Üniversitesine ve o projede çalışmış öğrencilere bu vesileyle bir kez daha teşekkür ve tebrik etmek maksadıyla bu yazıyı yazma gereği duydum.
Bu yazıyı kaleme almamın ikinci nedeni ise; Kırıkkale Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Toplum Gönüllüleri Grubunun yukarıda bahsettiğim çalışmaya benzer bir projeye hazırlandıklarını basından öğrenmem olmuştur.Toplum Gönüllüleri Grubunu bu projelerinden dolayı kutluyorum.Çünkü, Kırıkkale Üniversitesinden Kırıkkaleye sadece teknolojik ve ekonomik anlamda katkı beklemiyoruz. Sosyal ve kültürel anlamdada katkı bekliyoruz.Bu katkıyı sağlıyacaklarda kuşkusuz en başta bu okulda okuyan öğrencilerdir.
Toplum Gönüllüleri grubu başta olmak üzere Üniversite bünyesinde faaliyet gösteren 26 tane öğrenci klübünün KırıkkaleÜniversitesi için artı bir değer olduğuna inanıyorum.Eğer bu gruplardaki öğrencilere Kırıkkalede ekonomik durumu destek olmaya uygun kurum ve kuruluşlardan destek sağlanırsa bu gruplardaki öğrencilerin Kırıkkaleyede sosyal, kültürel,teknolojik ve kültürel anlamda son derece önemli katkılar sağlıyabileceğine inanıyorum.
Benim bu konuda bu genç arkadaşlara yapabileceğim şudur.Eğer benimle irtibat kurarlarsa onlarla projelerine katkı sağlıyabilecek düşüncelerimi paylaşabilirim.Çünkü bu şehir bizim ve elbette bu Üniversite bizim.
-Not: İrtibat mailim (yunus.pehlivanli@gmail.com)
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
30 tane Bilkent öğrencisi bir-Sosyal Sorumluluk Projesi- olarak hazırladıkları bu projeyle Demiryollarına çok yakın olan yerlerdeki okulları kendilerine hedef seçiyorlar ve bu okullarda kendi okudukları bölümlerde öğrendiklerini ilköğretim öğrencileriyle paylaşıyorlardı.Bu 30 tane üniversite öğrencisi 3 gün boyunca Balışeyhteki ilköğretim öğrencilerine kil minyatür,ebru yapımı,müzik,resim yapımı üzerine ders verdiler.Hatta derstende öte onlara ufuk çizdiler,iletişim kurmayı,paylaşmayı öğrettiler.
ODTÜ ve Gazi Üniversitesi öğrencilerinin destek ve katkılarıylada o çocuklara Halkoyunları kursu vererek eğlenerekte öğrenilebileceğini öğrettiler.Bilkent öğrencileri getirdikleri kitapları o çocuklara dağıtarak kitap okumaya özendirdiler.O kitaptan bir tanesinide ben okuduğum için rahatlıkla söylüyebiliyorumki, değişik her hikayede o öğrenciler hayata ait ders alınması gerekecek bir çok şeyi o kitabın penceresinden öğrendiler.
Yine bu proje kapsamında grupta bulunan doktorlar tarafından ilçede bir sağlık taraması gerçekleştirildi.Bu proje kapsamında çalışan Üniversite öğrencileri ilköğretim öğrencileriyle öyle bir iletişim ve bağ kurmuşlardıki üç gün içinde,sanırsınız birbirlerini üç yıldır tanıyor ve biliyorlardı.Evet o küçük öğrenciler öz ağabeylerinden ve öz ablalarından daha kuvvetli bir bağ kurmuşlardı Bilkentli bu 30 gönüllü öğrenciyle.İşte bu nedenlede 3 günün sonunda hepsi birbirine sarıldı ve hüngür hüngür ağlayarak ayrıldı o küçük çocuklar Üniversiteli ağabeylerinden.
Antiparantez; bu 30 üniversite öğrencisi bir fedakarlık örneği daha göstererek 3 gün boyunca DDY’nin bir yataklı vagonunda konaklamak durumunda kalmışlardı.
Pekii…2008 yılında olmuş bu olayı niye hatırlatma gereği duydun derseniz Bu çalışmayı Kırıkkale Üniversitesi öğrencilerine bir kez hatırlatmak ,Bilkent Üniversitesine ve o projede çalışmış öğrencilere bu vesileyle bir kez daha teşekkür ve tebrik etmek maksadıyla bu yazıyı yazma gereği duydum.
Bu yazıyı kaleme almamın ikinci nedeni ise; Kırıkkale Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Toplum Gönüllüleri Grubunun yukarıda bahsettiğim çalışmaya benzer bir projeye hazırlandıklarını basından öğrenmem olmuştur.Toplum Gönüllüleri Grubunu bu projelerinden dolayı kutluyorum.Çünkü, Kırıkkale Üniversitesinden Kırıkkaleye sadece teknolojik ve ekonomik anlamda katkı beklemiyoruz. Sosyal ve kültürel anlamdada katkı bekliyoruz.Bu katkıyı sağlıyacaklarda kuşkusuz en başta bu okulda okuyan öğrencilerdir.
Toplum Gönüllüleri grubu başta olmak üzere Üniversite bünyesinde faaliyet gösteren 26 tane öğrenci klübünün KırıkkaleÜniversitesi için artı bir değer olduğuna inanıyorum.Eğer bu gruplardaki öğrencilere Kırıkkalede ekonomik durumu destek olmaya uygun kurum ve kuruluşlardan destek sağlanırsa bu gruplardaki öğrencilerin Kırıkkaleyede sosyal, kültürel,teknolojik ve kültürel anlamda son derece önemli katkılar sağlıyabileceğine inanıyorum.
Benim bu konuda bu genç arkadaşlara yapabileceğim şudur.Eğer benimle irtibat kurarlarsa onlarla projelerine katkı sağlıyabilecek düşüncelerimi paylaşabilirim.Çünkü bu şehir bizim ve elbette bu Üniversite bizim.
-Not: İrtibat mailim (yunus.pehlivanli@gmail.com)
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
28 Şubat 2009 Cumartesi
SİYASETİN KIBLE'Sİ YOK MU ?
İl Genel Meclisine seçilebilmek için aday adayı olmuş o nedenlede yazılarıma bir süre ara vermek zorunda kalmıştım. 1-2 ay süren bu aday adaylığı sürecinde çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim.Bu 1-2 ayda öğrendiğim şeyleri, Siyaset Akademi’si kursuna 1-2 sene gitsem yinede öğrenemezdim diye düşünüyorum.Öğrendiklerimi biraz ata sözleri ile anlatmaya çalışacağım.Çünkü ataların bu sözleri üretmek ve söylemek için bir çok deneyimi yaşadığına ve şahit olduğuna bir kez daha yürekten inandım.
“Besle kargayı oysun gözünü”. Evet .Bir makama gelmesine vesile olduğum birisi tarafından önümün kesilmiş olması ve listede olmamam için cansiperane mücadele vermesi sonucu listeye alınmadığımı öğrendiğim saatte, yukarıdaki atasözü ve bu manaya gelen argo sözler kafamda uçuştu durdu.
“Dışından baktım yeşil türbe, içine girdim estağfur tövbe”. Bu sözle de hiç kimseyi sakalına ,takkesine göre değerlendirmemem gerektiğine inandım.
“Adama dayanma ölür,duvara dayanma yıkılır”. Ne biliyim adamın boyu posu yerinde güçte var elinde.Ben ona destek olmuşum zamanında.Herhalde birazcık vefa duygusu galebe çalarda tercihini benden yana kullanır zannettim. Boşuna beklemişim. Liste göçüğünün altında kaldığım saatlerde,kendime “Günaydın” dedim; ama gün akşam olmuştu.
“Sende mi Brütüs !.” Bu bir atasözü değil .Tarihe mal olmuş bir kalleşliği ve ihaneti anlatan bir haykırıştır bu. Brutus; Roma Kralı Jül Sezar’ın güvendiği ve kendisini komutan yaptığı bir şahsiyettir.Ancak Brutus daha sonra yanına aldığı 17 Lejyonla kendisini komutan yapan Jül Sezar’ı arkasından bıçaklayıverir.İşte Jül Sezar’ın bıçaklandığı sırada söylediği sözdür bu, Sende mi Brutus.
Ben bir unvan almak uğruna ne Brutus olabilirdim, ne de Brutus ‘e yardımcı olabilirdim.Bu günde deseler ki, ”Gel vazgeç, birkaç bel hareketi, birkaç manevra yap.Birazcıkta sen Brütüslük yapta sana ödülünü verelim.” Hayır derdim yine.Çünkü tarih boyunca Brutusler hiç başarılı olamamışlar. Jül Sezar’ı öldüren Brutus’te 17 lejyonla başladığı mücadelesinde, geriye 4 lejyonla kalmış ve onlarda kendisini terk edince,dağda bir mağarada yalnız başına intihar etmek zorunda kalmış.
Evet…”Geçmiş olsun, sağlık olsun, canın sağ olsun…”. Buna benzer teselli verici sözler, bu tür siyasi mücadelelerden sonra insanın beklediği söz ve temennilermiş.Bu tür temennileri hiç ummadığım dostlardan duydum; ama beklediğim, dost saydığım insanlardan maalesef duyamadım.Bunları duymanın ve başkalarına iletmenin ne kadar önemli olduğunu da bu süreçte daha iyi anladım.Onun için listeye girme başarısı gösterenleri kutluyor ve başarılar diliyorum
Bu saydıklarımı ve daha fazlasını birçok insan yaşamış ve görmüştür mutlaka.Hatta bu satırları okudukça günaydın diyenleriniz vardır Pekii…”Başka neyi anladın ?” derseniz.Bir liste başına gelebilmek için, öyle çalışıp çabalayıp kıçınızı yırtmanıza gerek olmadığını anladım.
Görüşüne değer verdiğim bir ağabeyim kendi aday adaylığı sürecinde, kendisine yapılan entrikaları kastederek; ” Yunus siyasetin kıblesi yok” demişti.Siyasette kıblesi olmayanlarla yan yana olmayı hiç istemedim.Ancak siyaset uzun soluklu bir yarış.Bunun yerel seçimi var ve ondan sonra da İL KONGRESİ var.Durmak yok, koşmaya devam diyorum.
Ama kimlerle koşmaya devam.Benim elimden gereği gibi tutmasalarda ,bana gereği kadar yardımcı olmaya çalışmasalarda, “Siyasette kıblesi ;dürüstlük,sadakat,vefakarlık ve liyakata önem vermek “ olanlarla koşmaya devam edeceğim. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
“Besle kargayı oysun gözünü”. Evet .Bir makama gelmesine vesile olduğum birisi tarafından önümün kesilmiş olması ve listede olmamam için cansiperane mücadele vermesi sonucu listeye alınmadığımı öğrendiğim saatte, yukarıdaki atasözü ve bu manaya gelen argo sözler kafamda uçuştu durdu.
“Dışından baktım yeşil türbe, içine girdim estağfur tövbe”. Bu sözle de hiç kimseyi sakalına ,takkesine göre değerlendirmemem gerektiğine inandım.
“Adama dayanma ölür,duvara dayanma yıkılır”. Ne biliyim adamın boyu posu yerinde güçte var elinde.Ben ona destek olmuşum zamanında.Herhalde birazcık vefa duygusu galebe çalarda tercihini benden yana kullanır zannettim. Boşuna beklemişim. Liste göçüğünün altında kaldığım saatlerde,kendime “Günaydın” dedim; ama gün akşam olmuştu.
“Sende mi Brütüs !.” Bu bir atasözü değil .Tarihe mal olmuş bir kalleşliği ve ihaneti anlatan bir haykırıştır bu. Brutus; Roma Kralı Jül Sezar’ın güvendiği ve kendisini komutan yaptığı bir şahsiyettir.Ancak Brutus daha sonra yanına aldığı 17 Lejyonla kendisini komutan yapan Jül Sezar’ı arkasından bıçaklayıverir.İşte Jül Sezar’ın bıçaklandığı sırada söylediği sözdür bu, Sende mi Brutus.
Ben bir unvan almak uğruna ne Brutus olabilirdim, ne de Brutus ‘e yardımcı olabilirdim.Bu günde deseler ki, ”Gel vazgeç, birkaç bel hareketi, birkaç manevra yap.Birazcıkta sen Brütüslük yapta sana ödülünü verelim.” Hayır derdim yine.Çünkü tarih boyunca Brutusler hiç başarılı olamamışlar. Jül Sezar’ı öldüren Brutus’te 17 lejyonla başladığı mücadelesinde, geriye 4 lejyonla kalmış ve onlarda kendisini terk edince,dağda bir mağarada yalnız başına intihar etmek zorunda kalmış.
Evet…”Geçmiş olsun, sağlık olsun, canın sağ olsun…”. Buna benzer teselli verici sözler, bu tür siyasi mücadelelerden sonra insanın beklediği söz ve temennilermiş.Bu tür temennileri hiç ummadığım dostlardan duydum; ama beklediğim, dost saydığım insanlardan maalesef duyamadım.Bunları duymanın ve başkalarına iletmenin ne kadar önemli olduğunu da bu süreçte daha iyi anladım.Onun için listeye girme başarısı gösterenleri kutluyor ve başarılar diliyorum
Bu saydıklarımı ve daha fazlasını birçok insan yaşamış ve görmüştür mutlaka.Hatta bu satırları okudukça günaydın diyenleriniz vardır Pekii…”Başka neyi anladın ?” derseniz.Bir liste başına gelebilmek için, öyle çalışıp çabalayıp kıçınızı yırtmanıza gerek olmadığını anladım.
Görüşüne değer verdiğim bir ağabeyim kendi aday adaylığı sürecinde, kendisine yapılan entrikaları kastederek; ” Yunus siyasetin kıblesi yok” demişti.Siyasette kıblesi olmayanlarla yan yana olmayı hiç istemedim.Ancak siyaset uzun soluklu bir yarış.Bunun yerel seçimi var ve ondan sonra da İL KONGRESİ var.Durmak yok, koşmaya devam diyorum.
Ama kimlerle koşmaya devam.Benim elimden gereği gibi tutmasalarda ,bana gereği kadar yardımcı olmaya çalışmasalarda, “Siyasette kıblesi ;dürüstlük,sadakat,vefakarlık ve liyakata önem vermek “ olanlarla koşmaya devam edeceğim. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
5 Şubat 2009 Perşembe
DEMEDİM Mİ ŞİİRİNİN HİKAYESİ
Selçuklu sultanlarından Nükrettin Kılıçaslan çok cesur bir savaşçı ve yiğitliği ile nam salmış ayrıca mızrak kullanmaya meraklı müthiş bir Avcıdır.Nukrettin Kılıç Aslan Türkmen Babaları ve Mevlana ile çok iyi bir dostdur Bir gün Mevlananın gitme demesine rağmen bir ziyafete gider Aksaray yakınlarında bir ziyafet çadırında yaşanır bu olay.Nükrettin Kılıç Aslan o çadırda kendi yayının kirişiyle boğularak öldürülür.Bu olayın üzerine Mevlana Celaleddin Rumi aşağıdaki -Demedim mi- adlı şiirini yazar
31 Ocak 2009 Cumartesi
DEMEDİM Mİ ?
Oraya gitme demedim mi sana, seni yalnız ben tanırım demedim mi? Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?
Bir gün kızsan bana, alsan başını, yüz bin yıllık yere gitsen, dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?
Demedim mi şu görünene razı olma, demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl, onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana? Sen bir balıksın demedim mi? Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın, senin duru denizin ben'im demedim mi?
Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi? Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im, senin kolun kanadın ben'im demedim mi?
Demedim mi yolunu vururlar senin, demedim mi soğuturlar seni. Oysa senin ateşin ben'im, sıcaklığın ben'im demedim mi?
Türlü şeyler derler sana demedim mi? Kötü huylar edinirsin demedim mi? Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi? Yani beni kaybedersin demedim mi?
Söyle, bunları sana hep demedim mi?
Mevlana Celaleddin Rumi
Bir gün kızsan bana, alsan başını, yüz bin yıllık yere gitsen, dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?
Demedim mi şu görünene razı olma, demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl, onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana? Sen bir balıksın demedim mi? Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın, senin duru denizin ben'im demedim mi?
Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi? Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im, senin kolun kanadın ben'im demedim mi?
Demedim mi yolunu vururlar senin, demedim mi soğuturlar seni. Oysa senin ateşin ben'im, sıcaklığın ben'im demedim mi?
Türlü şeyler derler sana demedim mi? Kötü huylar edinirsin demedim mi? Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi? Yani beni kaybedersin demedim mi?
Söyle, bunları sana hep demedim mi?
Mevlana Celaleddin Rumi
28 Ocak 2009 Çarşamba
KIRIKKALE'YE KAZANDIRILANLAR
Küresel kriz, Ergenekon soruşturmaları ve İsrailin Filistinde yaptığı katliamla ilgili haberler ile 29 Martta yapılacak yerel seçim aday adaylarının kim olacağı tartışmaları tüm Türkiyenin ve elbette Kırıkkaleninde birinci gündem maddeleri oldu ve olmayada devam ediyor.
Türkiyenin genelini ilgilendiren çok önemli olaylar ve haberler medya organlarında yeralmaya başlayınca doğal olarakta yerelde oluşan güzel çalışmalar ve gelişmeler avam tabirle güme gidiyor.İsterseniz en sondan başlıyarak önemli gördüğüm ve Kırıkkale adına direkt yada endirekt başarı ve fayda sağladığına inandığım konuları hatırlatarak tekrar altlarını çizmek istiyorum.Önce güvenlik ve asayiş:
EMNİYETİN SON BAŞARISI
Bir şehir asayiş ve güvenlik noktasında ne kadar güvenilir ise güvenlik noktasında insanlar kendilerini ne kadar güvende hissediyorlar ise ve hele güvenli şehir olduğunuz bazı istatistiklerle ne kadar iyi teyit ediliyorsa, şehrinize dışardan yatırım yapmak isteyen yatırımcılarında o kadar gözdesi oluyorsunuz.Bu manada Kırıkkale Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesince düzenlenen son operasyonda ( Çek senet tahsilatı ve uyuşturucu satma ) suçlarından dolayı 44 kişiyi yakalamış olmalarından dolayı ve yine son bir iki yıldır adını bu tür başarılı operasyonlarla duyuran ve son derece başarılı çalışmalara imza atan Kırıkkale Emniyet Müdürlüğünü müdüründen polis memuruna kadar hepsini kutluyor ve bir vatandaş olarak teşekkür ediyorum.
POLİS MESLEK YÜKSEK OKULU
Diyeceksinizki Polis Meslek Yüksek Okulu açılalı çok oldu.Evet ama bu okul mensubu öğrencilerini tatil günlerinde bu şehrin sokaklarında görmek bir Kırıkkaleli olarak bu okulun bu şehre artı bir değer katması açısından,Kırıkkaleye bazı zenginlikler kazandırıyor olması açısından çok önemli gördüğüm için şimdi tekrar yazma gereği duydum .Bu okuldan dolayı başta İçişleri Bakanımıza, Emniyet Genel Müdürümüze, Valimize, Milletvekillerimiz; Vahit Erdem,Mustafa Özbayrak ve Turan Kıratlı'ya ,Belediye Başkanımız Veli Korkmaz'a ve bu konuda katkı sağlamış herkese çok teşekkür ediyorum.Bu okulun Kırıkkaleye önümüzdeki yıllarda çok önemli katkılar sağlıyacağına inanıyorum.
SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ
Kırıkkalede 10-15 gün önce kurulma kararı çıkan Sağlık Bilimleri Fakültesininde yeterince basında irdelenmediği hissiyle bu okulun açılmış olması haberlerininde altının yeniden çizilmesi gerektiğine inanıyorum.Çünkü bazı yatırmların Kırıkkaleye yansımasını hemen görüp hissedemiyoruz.Kırıkkale Üniversitesi bünyesinde kurulan ve 10'cu fakülte olan Sağlık Bilimleri Fakültesinin Kırıkkalenin sağlıkçılar kadrosunu dahada zengin hale getireceğine inanıyor ve bu fakültenin kurulmasına emeği geçmiş siyasi ve idari kadroyuda sevgi ve saygıyla selamlıyor bir Kırıkkaleli olarak bu şehirin kalkınması için az yada çok bir çivi çakan herkese teşekkür ediyorum.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
Türkiyenin genelini ilgilendiren çok önemli olaylar ve haberler medya organlarında yeralmaya başlayınca doğal olarakta yerelde oluşan güzel çalışmalar ve gelişmeler avam tabirle güme gidiyor.İsterseniz en sondan başlıyarak önemli gördüğüm ve Kırıkkale adına direkt yada endirekt başarı ve fayda sağladığına inandığım konuları hatırlatarak tekrar altlarını çizmek istiyorum.Önce güvenlik ve asayiş:
EMNİYETİN SON BAŞARISI
Bir şehir asayiş ve güvenlik noktasında ne kadar güvenilir ise güvenlik noktasında insanlar kendilerini ne kadar güvende hissediyorlar ise ve hele güvenli şehir olduğunuz bazı istatistiklerle ne kadar iyi teyit ediliyorsa, şehrinize dışardan yatırım yapmak isteyen yatırımcılarında o kadar gözdesi oluyorsunuz.Bu manada Kırıkkale Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesince düzenlenen son operasyonda ( Çek senet tahsilatı ve uyuşturucu satma ) suçlarından dolayı 44 kişiyi yakalamış olmalarından dolayı ve yine son bir iki yıldır adını bu tür başarılı operasyonlarla duyuran ve son derece başarılı çalışmalara imza atan Kırıkkale Emniyet Müdürlüğünü müdüründen polis memuruna kadar hepsini kutluyor ve bir vatandaş olarak teşekkür ediyorum.
POLİS MESLEK YÜKSEK OKULU
Diyeceksinizki Polis Meslek Yüksek Okulu açılalı çok oldu.Evet ama bu okul mensubu öğrencilerini tatil günlerinde bu şehrin sokaklarında görmek bir Kırıkkaleli olarak bu okulun bu şehre artı bir değer katması açısından,Kırıkkaleye bazı zenginlikler kazandırıyor olması açısından çok önemli gördüğüm için şimdi tekrar yazma gereği duydum .Bu okuldan dolayı başta İçişleri Bakanımıza, Emniyet Genel Müdürümüze, Valimize, Milletvekillerimiz; Vahit Erdem,Mustafa Özbayrak ve Turan Kıratlı'ya ,Belediye Başkanımız Veli Korkmaz'a ve bu konuda katkı sağlamış herkese çok teşekkür ediyorum.Bu okulun Kırıkkaleye önümüzdeki yıllarda çok önemli katkılar sağlıyacağına inanıyorum.
SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ
Kırıkkalede 10-15 gün önce kurulma kararı çıkan Sağlık Bilimleri Fakültesininde yeterince basında irdelenmediği hissiyle bu okulun açılmış olması haberlerininde altının yeniden çizilmesi gerektiğine inanıyorum.Çünkü bazı yatırmların Kırıkkaleye yansımasını hemen görüp hissedemiyoruz.Kırıkkale Üniversitesi bünyesinde kurulan ve 10'cu fakülte olan Sağlık Bilimleri Fakültesinin Kırıkkalenin sağlıkçılar kadrosunu dahada zengin hale getireceğine inanıyor ve bu fakültenin kurulmasına emeği geçmiş siyasi ve idari kadroyuda sevgi ve saygıyla selamlıyor bir Kırıkkaleli olarak bu şehirin kalkınması için az yada çok bir çivi çakan herkese teşekkür ediyorum.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
19 Ocak 2009 Pazartesi
MKE-FİLİSTİN-KIBRIS-PKK-HERON
Bu günlerde binlerce masum Filistinli sivilin adeta bilgisayar oyunlarındaki sanal insanlarmış gibi toplu halde öldürülmesini sağlayan hedef belirleyici İnsansız Hava Aracı ve İsrail yapımı Heron uçaklarından bahsederek yazıya başlamak istiyorum.
İnternetten okuduğum kadarıyla; İnsansız Hava Aracı (İHA) Heron uçağının kanat açıklığı 16 metre ve 250 kilogramlık taşıma kapasitesine sahip.52 saat havada kalıp 30bin feet irtifada uçabiliyor ve 350 kilometre menzilde görev yapıyor.Aynı anda 6 hedefi izleyebilen bu uçaklar havadan istihbarat toplamanın yanı sıra; uçak,helikopter ve karadan ateşlenecek güdümlü füzeler için hedef aydınlatması yapabiliyor.
Türkiye 2008 Ekim ayında Heronlardan 10 tane satın almak üzere İsraille 183 milyon dolarlık uçak alım anlaşması yaptığı halde bunların ülkemize teslimi geciktiriliyor.Bu uçakların PKK ile mücadelede acilen kullanma ihtiyacı doğuncada bunlardan 3 tanesi kiralanıyor.Ve hepimizin televizyonlarda günlerce izlediği PKK hedeflerinin saptanması ve vurulma görüntüleride bu uçaklar marifetiyle sağlanıyor.
Bu uçaklardan Amerikan yapımı Hermes modellerininde bulunmasına rağmen, İsrail üretimi Heronlar daha çok tutulduğundan bu insansız hava araçları bir çok ülkenin tepesinde günlerce gezinerek o ülkelerin çok stratejik bilgilerini topladığı belirtiliyor.
Sanırım yazının başlığına neden MKE diyerek başladığım anlaşılmıştır.Bu gün İsrailin Filistinde yaptığı katliama rağmen tüm dünya kamuoyunun bu katliamı sadece izlemekle yetinmesinden sonra başta kendim olmak üzere tüm Türk halkı olarak anladığımız şudur diye düşünüyorum :" Uluslararası arenada haklıysanız güçlü değil, güçlüyseniz haklısınız." Burdaki güçten kastım para gücü değil sadece.Bugün para gücü petrolden dolayı Arabistan'da,Kuveyt' te,Katar'da,Bahreyn'de de var.Ama adeta aptalca, ahmakça, uyuşmuş kendi iç dünyalarında çaldıkları gırnata, zil ve tef seslerinden müslüman kardeşlerinin katliam çığlıklarını bile duymayacak kadar sağırlaşmış, basiretleri bağlanmış insancıklar topluluğu haline gelmişler.
Benim kastettiğim güç Heron uçaklarını,Hermes uçaklarını,Lazer güdümlü füzeleri,Nükleer başlıklı füzeleri, Apaçi helikopterleri ve M60 tankı gibi savunma ve taaruz amaçlı silahları üretebilme yada bunlara sahip olabilme gücüdür. Bugün bir avuç İsraili dünyada bu kadar güçlü kılan yada güçlü gösteren bu ve buna benzer silahlardır.
Sokaklarda İsrail bayrakları yakmak tepkinin çok zayıf bir türüdür.
Dün çok haklı davamızda Kıbrıs Harekatında bize silah ambargosu koyanları,önce silahı satıp sonra bunu PKK'ya karşı kullanamazsınız diye engellemeye çalışanları,130 milyondolarlık uçak alım bağlantısı yapıldığı halde PKK ile mücadelemiz için dahi Heron'ları bize teslim etmeyen İsraili gözönünde bulundurup MKE'nin TUSAŞ'ın, ASELSAN'ın şahlandırılabilmesi için gerekirse gece-gündüz bedava çalışarak,buralara AR-GE için daha çok kaynak aktarılarak var gücümüzü vermeliyiz.Neden ?...Çünkü :Filistin…Irak…Afganistan…Suriye…İran…bize çok uzak değil. Oraya düşen füzelerin bombaların yarın bizim tepemize düşmeme garantisi yok.
Unutmayalım ki Amerika Irakın 3 parçaya bölünmesi planlarını taa 1972 yılında belirlemişti.Diyeceksiniz ki Türkiye çok büyük ülke.Eyvallah…ancak büyüklük sözle olmuyor.Ordunuzun envanterinde ne kadar güçlü ve caydırıcı savunma ve taaruz silahınız varsa o kadar güçlü oluyorsunuz.Gerisi fasa-fiso.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
İnternetten okuduğum kadarıyla; İnsansız Hava Aracı (İHA) Heron uçağının kanat açıklığı 16 metre ve 250 kilogramlık taşıma kapasitesine sahip.52 saat havada kalıp 30bin feet irtifada uçabiliyor ve 350 kilometre menzilde görev yapıyor.Aynı anda 6 hedefi izleyebilen bu uçaklar havadan istihbarat toplamanın yanı sıra; uçak,helikopter ve karadan ateşlenecek güdümlü füzeler için hedef aydınlatması yapabiliyor.
Türkiye 2008 Ekim ayında Heronlardan 10 tane satın almak üzere İsraille 183 milyon dolarlık uçak alım anlaşması yaptığı halde bunların ülkemize teslimi geciktiriliyor.Bu uçakların PKK ile mücadelede acilen kullanma ihtiyacı doğuncada bunlardan 3 tanesi kiralanıyor.Ve hepimizin televizyonlarda günlerce izlediği PKK hedeflerinin saptanması ve vurulma görüntüleride bu uçaklar marifetiyle sağlanıyor.
Bu uçaklardan Amerikan yapımı Hermes modellerininde bulunmasına rağmen, İsrail üretimi Heronlar daha çok tutulduğundan bu insansız hava araçları bir çok ülkenin tepesinde günlerce gezinerek o ülkelerin çok stratejik bilgilerini topladığı belirtiliyor.
Sanırım yazının başlığına neden MKE diyerek başladığım anlaşılmıştır.Bu gün İsrailin Filistinde yaptığı katliama rağmen tüm dünya kamuoyunun bu katliamı sadece izlemekle yetinmesinden sonra başta kendim olmak üzere tüm Türk halkı olarak anladığımız şudur diye düşünüyorum :" Uluslararası arenada haklıysanız güçlü değil, güçlüyseniz haklısınız." Burdaki güçten kastım para gücü değil sadece.Bugün para gücü petrolden dolayı Arabistan'da,Kuveyt' te,Katar'da,Bahreyn'de de var.Ama adeta aptalca, ahmakça, uyuşmuş kendi iç dünyalarında çaldıkları gırnata, zil ve tef seslerinden müslüman kardeşlerinin katliam çığlıklarını bile duymayacak kadar sağırlaşmış, basiretleri bağlanmış insancıklar topluluğu haline gelmişler.
Benim kastettiğim güç Heron uçaklarını,Hermes uçaklarını,Lazer güdümlü füzeleri,Nükleer başlıklı füzeleri, Apaçi helikopterleri ve M60 tankı gibi savunma ve taaruz amaçlı silahları üretebilme yada bunlara sahip olabilme gücüdür. Bugün bir avuç İsraili dünyada bu kadar güçlü kılan yada güçlü gösteren bu ve buna benzer silahlardır.
Sokaklarda İsrail bayrakları yakmak tepkinin çok zayıf bir türüdür.
Dün çok haklı davamızda Kıbrıs Harekatında bize silah ambargosu koyanları,önce silahı satıp sonra bunu PKK'ya karşı kullanamazsınız diye engellemeye çalışanları,130 milyondolarlık uçak alım bağlantısı yapıldığı halde PKK ile mücadelemiz için dahi Heron'ları bize teslim etmeyen İsraili gözönünde bulundurup MKE'nin TUSAŞ'ın, ASELSAN'ın şahlandırılabilmesi için gerekirse gece-gündüz bedava çalışarak,buralara AR-GE için daha çok kaynak aktarılarak var gücümüzü vermeliyiz.Neden ?...Çünkü :Filistin…Irak…Afganistan…Suriye…İran…bize çok uzak değil. Oraya düşen füzelerin bombaların yarın bizim tepemize düşmeme garantisi yok.
Unutmayalım ki Amerika Irakın 3 parçaya bölünmesi planlarını taa 1972 yılında belirlemişti.Diyeceksiniz ki Türkiye çok büyük ülke.Eyvallah…ancak büyüklük sözle olmuyor.Ordunuzun envanterinde ne kadar güçlü ve caydırıcı savunma ve taaruz silahınız varsa o kadar güçlü oluyorsunuz.Gerisi fasa-fiso.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
12 Ocak 2009 Pazartesi
SİSTEM LİDERLİĞİNİN ÖNEMİ ( 2 )
Birinci yazıda Sistem Lideri nedir diye giriş yaparak yazıya başlamıştık ama o yazıyı okumamış olanlar için kısaca tekrarlayalım. Bir partinin,sendikanın,belediyenin,derneğin,şirketin veya holdingin yöneticisi,başkanı olan kişi, başında bulunduğu organizasyonu, kurumu, Karizmatik Lider olarak değilde Sistem Lideri olarak yönetiyorsa o parti, o sendika,o belediye veya holding daha verimli olarak yönetiliyor ve daha uzun ömürlü olacak demektir.
Lider; başında bulunduğu kurumu, karizmasıyla Karizmatik Lider olarak yönetiyorsa ve lider emekli olduğu zaman,öldüğü yada seçimi kaybettiği zaman kurduğu partisi,sendikası,belediyesi veya holdingi çöküyorsa, sistem çöküyorsa
bu sistemin sağlıklı olmadığından bahsetmiş ve Siyasi Uzmanlar tarafından lider ve lider adaylarına, Sistem Liderliği adını verdikleri yöntemi önerdiklerinden bahsetmiştik.Ve Sistem Liderliğinin 11 tane özelliğinden birisi olan –Açıklık- özelliğinden örnekler sunmuştuk.
Gelelim ikinci maddeye yani -Mücadele Ruhu’na-.Lider; hücrelerine kadar yılmak, yorulmak bilmeyen bir mücadele ruhuna sahip olmalı.Bir salonda çeşitli kurum ve kuruluşların yönetici ve başkanlarından oluşan 10 kişiyi topluyorlar ve soruyorlar: “Ölmüş olsanız ve öbür dünyadan bu dünyaya tekrar gelmenize müsaade edilse ancak bu dünyaya meyve yada sebze olarak gelmenize müsaade edilse ne olmayı isterdiniz ?” Mücadele ruhu taşıyan bir liderin verdiği cevap şudur:”Domates olarak dünyaya gelmeyi isterdim.Çünkü üzerime basıp beni ezseler bile hayatıma salça olarak devam edebilirim” der.
Mücadele Ruhunu temsil eden başka bir örnek. Amerikada otoban üzerinde bir lokantada aşçı olarak çalışan Albay Sendırs lakaplı bir işçi vardır.Önceleri işleri çok iyi olan bu lokantanın yeni bir otoban açılınca işleri bozulur ve lokanta kapanınca Albay Sendırs’ta işsiz kalır.Bu aşçının en iyi bildiği yemek ise ( Chikken) diye bilinen bir tavuk yemeğidir.En iyi bu yemeği yaptığı için bunun tarifini lokantalara satarak para kazanmayı düşünür.Ve elinde yemek tarifiyle Amerikadaki lokantaları gezmeye başlar.
İlk gün 100 tane lokantayı gezer.Ancak bu tarifini almaya kimse yanaşmaz.Bıkmaz usanmaz ve hırsla ertesi günlerde de 200 lokantaya daha bu yemek tarifini satmaya çalışır ancak nafile.
Durmak Yok Yola Devam diyen Albay Sendırs yaklaşık bir ay içinde 800-900 lokantayı gezer ama cevaplar olumsuzdur.Ve bir gün gittiği restorantların birinde 1009’uncu restorantta evet 1009’UNCU RESTORANT'TA iş bağlantısını yapar.Restorant sahibi ,”Yemek tarifini önce deneyelim başarılı olursa satın alırım “ şartıyla satın alır.Ve yemek müthiş ilgi görür.Bu ilgi üzerine Amerikada lokantalar zinciri ve bayiilikler zinciri oluştururlar.Aşçı Sendırs Mücadele Ruhu sayesinde çok zengin olmuştur.
Evet…siyasetle uğraşanlar yada hedefi siyaset olanlar hedefinizi gerçekleştirmek için bu aşçının yaptığı gibi hedefinize ulaşmak için 1009 kere deneyerek gayret gösterme hırsını ve Mücadele Ruhunu içinizde taşıdığınızı düşünüyorsanız mutlaka mesafe katedeceksiniz demektir.Ve siz Sistem Lideri olma yönünde 11 kuraldan birini hayata geçirmeye başlamışsınız demektir.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
Lider; başında bulunduğu kurumu, karizmasıyla Karizmatik Lider olarak yönetiyorsa ve lider emekli olduğu zaman,öldüğü yada seçimi kaybettiği zaman kurduğu partisi,sendikası,belediyesi veya holdingi çöküyorsa, sistem çöküyorsa
bu sistemin sağlıklı olmadığından bahsetmiş ve Siyasi Uzmanlar tarafından lider ve lider adaylarına, Sistem Liderliği adını verdikleri yöntemi önerdiklerinden bahsetmiştik.Ve Sistem Liderliğinin 11 tane özelliğinden birisi olan –Açıklık- özelliğinden örnekler sunmuştuk.
Gelelim ikinci maddeye yani -Mücadele Ruhu’na-.Lider; hücrelerine kadar yılmak, yorulmak bilmeyen bir mücadele ruhuna sahip olmalı.Bir salonda çeşitli kurum ve kuruluşların yönetici ve başkanlarından oluşan 10 kişiyi topluyorlar ve soruyorlar: “Ölmüş olsanız ve öbür dünyadan bu dünyaya tekrar gelmenize müsaade edilse ancak bu dünyaya meyve yada sebze olarak gelmenize müsaade edilse ne olmayı isterdiniz ?” Mücadele ruhu taşıyan bir liderin verdiği cevap şudur:”Domates olarak dünyaya gelmeyi isterdim.Çünkü üzerime basıp beni ezseler bile hayatıma salça olarak devam edebilirim” der.
Mücadele Ruhunu temsil eden başka bir örnek. Amerikada otoban üzerinde bir lokantada aşçı olarak çalışan Albay Sendırs lakaplı bir işçi vardır.Önceleri işleri çok iyi olan bu lokantanın yeni bir otoban açılınca işleri bozulur ve lokanta kapanınca Albay Sendırs’ta işsiz kalır.Bu aşçının en iyi bildiği yemek ise ( Chikken) diye bilinen bir tavuk yemeğidir.En iyi bu yemeği yaptığı için bunun tarifini lokantalara satarak para kazanmayı düşünür.Ve elinde yemek tarifiyle Amerikadaki lokantaları gezmeye başlar.
İlk gün 100 tane lokantayı gezer.Ancak bu tarifini almaya kimse yanaşmaz.Bıkmaz usanmaz ve hırsla ertesi günlerde de 200 lokantaya daha bu yemek tarifini satmaya çalışır ancak nafile.
Durmak Yok Yola Devam diyen Albay Sendırs yaklaşık bir ay içinde 800-900 lokantayı gezer ama cevaplar olumsuzdur.Ve bir gün gittiği restorantların birinde 1009’uncu restorantta evet 1009’UNCU RESTORANT'TA iş bağlantısını yapar.Restorant sahibi ,”Yemek tarifini önce deneyelim başarılı olursa satın alırım “ şartıyla satın alır.Ve yemek müthiş ilgi görür.Bu ilgi üzerine Amerikada lokantalar zinciri ve bayiilikler zinciri oluştururlar.Aşçı Sendırs Mücadele Ruhu sayesinde çok zengin olmuştur.
Evet…siyasetle uğraşanlar yada hedefi siyaset olanlar hedefinizi gerçekleştirmek için bu aşçının yaptığı gibi hedefinize ulaşmak için 1009 kere deneyerek gayret gösterme hırsını ve Mücadele Ruhunu içinizde taşıdığınızı düşünüyorsanız mutlaka mesafe katedeceksiniz demektir.Ve siz Sistem Lideri olma yönünde 11 kuraldan birini hayata geçirmeye başlamışsınız demektir.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
10 Ocak 2009 Cumartesi
SİSTEM LİDERLİĞİNİN ÖNEMİ (1)
Diyeceksinizki bu sistem liderliği ne menem bir şey ki buna önem verelim.Ya da liderimiz sistem lideri olsa ne olur karizmatik lider olsa ne olur ?.
Kurumsal İletişim Koordinatörü Nebi Acar liderleri sınıflandırırken;1) Karizmatik Liderler 2) Sistem Liderleri diye ikiye ayırıyor.
“ Kitlelerin başına geçmiş bir lideri her hangi bir şekilde geriye çektiğiniz zaman kurulu sistem çöküyorsa burada sistem Karizmatik Liderin üzerine tesis edilmiştir” diyen Nebi Acar , bu şekilde kurulmuş sistemin sağlıklı olmayacağını uzun ömürlü olmayacağını savunuyor.
“Kurduğunuz organizasyonun,kurduğunuz partinizin, sendikanızın veya şirketinizin uzun ömürlü ve başarılı olmasını istiyorsanız Sistem Liderliğini uygulamanız gerekir” diyen Acar; Sistem Liderliğinin 11 tane özelliği olduğunu ve bunun birinci maddesinin (Açıklık) olduğunu ifade ediyor.
Açıklık maddesinin açılımı ise şöyle : Örneğin siz bir partinin genel başkanısınız,şirket patronusunuz,sendika başkanı yada bir partinin il- ilçe başkanısınız.Üyeleriniz, personeliniz veya bir ekibiniz var. Siz lider olarak onların fikirlerine,önerilerine,eleştirilerine açık olmalısınız.Onlarla her zaman iletişime açık olmalısınız.Ve değişime açık olmalısınız.Açık olduğunuz zaman
ne faydası olacak peki ?.İşte size iki örnek:
Tofaş Genel Müdürü işçi,kalfa,usta ve tüm mühendislerini toplayarak;” Ben sizlere inanıyor ve güveniyorum.Sizlerin görüş ve düşüncelerinizede son derece önem veriyorum.Sizlerden bu şirkette nasıl tasarruf sağlıyabileceğimiz yönünde yada ürettiğimiz ürünlerde ne gibi değişiklikler yada yenilikler yapabileceğimiz yönünde önerilerinizi bekliyorum” der.Ve bunun üzerine Tofaş çalışanlarından bir yılda 10 bine yakın öneri gelir.Şirket yöneticileri bu öneri ve teklifleri eleyerek 5-6 tane teklif ve önerinin uygulanabilir olduğuna karar verirler. Çalışanlardan gelen bu öneriyi uyguladıklarında Tofaş bir yılda tam (5milyon dolar) tasarruf sağlar.
Bir başka örnek: Opel firmasının Genel Müdürü tüm çalışanlarına” Ürettiğimiz arabalarda öyle bir parçayı sökelim ki arabaya hiç zararı olmasın,ama bizede tasarruf sağlasın.Bize bu konuda bir öneri sunacak var mı ?”diye sorar.Bir Türk mühendis derki ”Firmamızın ürettiği arabaların hepsinde arabaların dört bir yanında oturduğunuz yerde elinizle tavana tutunmak için birer kolçak bulunuyor.Bu kolçaktan şoförün oturduğu yerin sol tavanındada var.Ben hiçbir şoförün sol eliyle tavana tutunup bir tek sağ koluyla direksiyon tuttuğunu görmedim” der. Ve bu kolçağın sökülebileceğini söyler.Öneri Opel yetkililerine çok mantıklı gelir.Sol tavandaki kolçaklar sökülür.Bu kolçakların tanesi şirkete bir dolara malolmaktadır ve Opel bir yılda (3 milyon dolar) kar elde eder.
Evet Sistem Liderliğinin 11özelliğinden sadece biri olan (Açıklık) özelliğini kullandığınızda sağlıyacağınız kazancı iki tane gerçek olayla zihinlerinizde somutlaştırmaya çalıştım.Bu özelliği siz-biz gelin siyasette kullanalım bakalım kazancımız ne olacak ? Bu konuyla ilgili başka bir özelliği sizlerle paylaşmaya öbür yazıda devam edeceğim.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
Kurumsal İletişim Koordinatörü Nebi Acar liderleri sınıflandırırken;1) Karizmatik Liderler 2) Sistem Liderleri diye ikiye ayırıyor.
“ Kitlelerin başına geçmiş bir lideri her hangi bir şekilde geriye çektiğiniz zaman kurulu sistem çöküyorsa burada sistem Karizmatik Liderin üzerine tesis edilmiştir” diyen Nebi Acar , bu şekilde kurulmuş sistemin sağlıklı olmayacağını uzun ömürlü olmayacağını savunuyor.
“Kurduğunuz organizasyonun,kurduğunuz partinizin, sendikanızın veya şirketinizin uzun ömürlü ve başarılı olmasını istiyorsanız Sistem Liderliğini uygulamanız gerekir” diyen Acar; Sistem Liderliğinin 11 tane özelliği olduğunu ve bunun birinci maddesinin (Açıklık) olduğunu ifade ediyor.
Açıklık maddesinin açılımı ise şöyle : Örneğin siz bir partinin genel başkanısınız,şirket patronusunuz,sendika başkanı yada bir partinin il- ilçe başkanısınız.Üyeleriniz, personeliniz veya bir ekibiniz var. Siz lider olarak onların fikirlerine,önerilerine,eleştirilerine açık olmalısınız.Onlarla her zaman iletişime açık olmalısınız.Ve değişime açık olmalısınız.Açık olduğunuz zaman
ne faydası olacak peki ?.İşte size iki örnek:
Tofaş Genel Müdürü işçi,kalfa,usta ve tüm mühendislerini toplayarak;” Ben sizlere inanıyor ve güveniyorum.Sizlerin görüş ve düşüncelerinizede son derece önem veriyorum.Sizlerden bu şirkette nasıl tasarruf sağlıyabileceğimiz yönünde yada ürettiğimiz ürünlerde ne gibi değişiklikler yada yenilikler yapabileceğimiz yönünde önerilerinizi bekliyorum” der.Ve bunun üzerine Tofaş çalışanlarından bir yılda 10 bine yakın öneri gelir.Şirket yöneticileri bu öneri ve teklifleri eleyerek 5-6 tane teklif ve önerinin uygulanabilir olduğuna karar verirler. Çalışanlardan gelen bu öneriyi uyguladıklarında Tofaş bir yılda tam (5milyon dolar) tasarruf sağlar.
Bir başka örnek: Opel firmasının Genel Müdürü tüm çalışanlarına” Ürettiğimiz arabalarda öyle bir parçayı sökelim ki arabaya hiç zararı olmasın,ama bizede tasarruf sağlasın.Bize bu konuda bir öneri sunacak var mı ?”diye sorar.Bir Türk mühendis derki ”Firmamızın ürettiği arabaların hepsinde arabaların dört bir yanında oturduğunuz yerde elinizle tavana tutunmak için birer kolçak bulunuyor.Bu kolçaktan şoförün oturduğu yerin sol tavanındada var.Ben hiçbir şoförün sol eliyle tavana tutunup bir tek sağ koluyla direksiyon tuttuğunu görmedim” der. Ve bu kolçağın sökülebileceğini söyler.Öneri Opel yetkililerine çok mantıklı gelir.Sol tavandaki kolçaklar sökülür.Bu kolçakların tanesi şirkete bir dolara malolmaktadır ve Opel bir yılda (3 milyon dolar) kar elde eder.
Evet Sistem Liderliğinin 11özelliğinden sadece biri olan (Açıklık) özelliğini kullandığınızda sağlıyacağınız kazancı iki tane gerçek olayla zihinlerinizde somutlaştırmaya çalıştım.Bu özelliği siz-biz gelin siyasette kullanalım bakalım kazancımız ne olacak ? Bu konuyla ilgili başka bir özelliği sizlerle paylaşmaya öbür yazıda devam edeceğim.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
5 Ocak 2009 Pazartesi
ADAYLAR- TEMAYÜL- ANKETLER VE TEŞKİLATLARIN ÖNEMİ
Bu yazının yayımlandığı gün veya bir sonraki gün Kırıkkale Belediye başkan adayı ile İlçelerin Belediye başkan adaylarının açıklanacağını tahmin ediyorum.Ak Partiden aday olmayı düşünen aday adaylarının ve onları destekleyen insanların yanlış anlamamaları için böyle bir yazı yazmayı özellikle geciktirdim.
Şu geçtiğimiz 15-20 günlük süreçte aday adayları Belediye başkanı adayı olabilmek için Teşkilatların aslında ne kadar önemli olduğunu ve adayın belirlenmesi konusunda teşkilatların görüş ve tavırlarının küçümsenmemesi gerektiğini anladılar sanıyorum.
Teşkilatlarının kapısının nerden açıldığını bile bilmeyen (bazı adaylar) önce teşkilatın kapısını öğrendiler.Sonra başkanlarıyla tanıştılar.Sonrada ellerine aldıkları isim listelerinden teşkilat üyelerini ya telefonla arayarak yada bizzat ziyaret ederek üyelerle tanışma zahmetinde bulundular.
Ve anketler devreye girdi.Zaten ne olduysa bu anketlerin devreye girmesiyle oldu.Yüzdesi şu olmuş yada bu olmuş onu burada tekrarlamak istemiyorum,ancak aday adayları bir anketin nelere kadir olduğunu bu süreçte gördüler ve yaşadılar.Anket sonucu kendilerini direkt yada dolaylı etkileyen her aday adayının şu yaşadıkları süreçten son derece önemli dersler çıkardığına inanıyorum.
İki seneden beri partinin yönetim kurulunda bulunmuş birisi olarak aday adayı olmak için kolları sıvamış bazı adaylarda gördüğüm en büyük eksiklik ise;
Vatandaş X yerine başkan adayı olmak için niyetlenmiş ve adaylık müraacatında bulunmuş.İyi güzel.Sizi teşkilat tanıyormu ? Hayır. Sizi kamuoyu tanıyormu ? Hayır.Sizi kamuoyuna kısa zamanda tanıtabilecek yerel basın tanıyormu ? Hayır. Ayakları yere basan projeleriniz varmı ? Maalesef bir kısım adayımız içinde bu soruyada verilecek cevap hayır. Veya… projeleriniz var ise bunları en başta Teşkilat mensuplarına iyi anlattınızmı? Hayır…Pekii temayül yoklamasında ne işin var kardeşim ?
Bir başkan aday adayı için yaklaşık 150-200 teşkilat mensubunun oy kullandığı ve yaklaşık 600-700 kişinin temayülü belirlemek için toplandığı o salonda kaç kişiye ulaşabilirsin ve kaç kişiye kendini yeterince tanıtabilirsin ?
Yani kısacası bir yere aday olmayı hedefine koymuşsan; yukarıda saydıklarımı sırasıyla yapmak için niye son günlere kadar bekledin? Spor olsun diye eğer aday adayı olmadıysan şayet, siyasi yarışın uzun soluklu, yılmadan usanmadan,ekiple,plan-projeyle,belli bir takvime yayılmış bir stratejiyle yapılması gerektiğini bilmen gerekirdi diye düşünüyorum.
Yinede aday adayları adına bu girişimlerinin eksiğiyle-fazlasıyla kendilerine bir deneyim kazandırmış olabileceğini düşünüyorum.Sonucun aday adaylarına ve şehrimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
Şu geçtiğimiz 15-20 günlük süreçte aday adayları Belediye başkanı adayı olabilmek için Teşkilatların aslında ne kadar önemli olduğunu ve adayın belirlenmesi konusunda teşkilatların görüş ve tavırlarının küçümsenmemesi gerektiğini anladılar sanıyorum.
Teşkilatlarının kapısının nerden açıldığını bile bilmeyen (bazı adaylar) önce teşkilatın kapısını öğrendiler.Sonra başkanlarıyla tanıştılar.Sonrada ellerine aldıkları isim listelerinden teşkilat üyelerini ya telefonla arayarak yada bizzat ziyaret ederek üyelerle tanışma zahmetinde bulundular.
Ve anketler devreye girdi.Zaten ne olduysa bu anketlerin devreye girmesiyle oldu.Yüzdesi şu olmuş yada bu olmuş onu burada tekrarlamak istemiyorum,ancak aday adayları bir anketin nelere kadir olduğunu bu süreçte gördüler ve yaşadılar.Anket sonucu kendilerini direkt yada dolaylı etkileyen her aday adayının şu yaşadıkları süreçten son derece önemli dersler çıkardığına inanıyorum.
İki seneden beri partinin yönetim kurulunda bulunmuş birisi olarak aday adayı olmak için kolları sıvamış bazı adaylarda gördüğüm en büyük eksiklik ise;
Vatandaş X yerine başkan adayı olmak için niyetlenmiş ve adaylık müraacatında bulunmuş.İyi güzel.Sizi teşkilat tanıyormu ? Hayır. Sizi kamuoyu tanıyormu ? Hayır.Sizi kamuoyuna kısa zamanda tanıtabilecek yerel basın tanıyormu ? Hayır. Ayakları yere basan projeleriniz varmı ? Maalesef bir kısım adayımız içinde bu soruyada verilecek cevap hayır. Veya… projeleriniz var ise bunları en başta Teşkilat mensuplarına iyi anlattınızmı? Hayır…Pekii temayül yoklamasında ne işin var kardeşim ?
Bir başkan aday adayı için yaklaşık 150-200 teşkilat mensubunun oy kullandığı ve yaklaşık 600-700 kişinin temayülü belirlemek için toplandığı o salonda kaç kişiye ulaşabilirsin ve kaç kişiye kendini yeterince tanıtabilirsin ?
Yani kısacası bir yere aday olmayı hedefine koymuşsan; yukarıda saydıklarımı sırasıyla yapmak için niye son günlere kadar bekledin? Spor olsun diye eğer aday adayı olmadıysan şayet, siyasi yarışın uzun soluklu, yılmadan usanmadan,ekiple,plan-projeyle,belli bir takvime yayılmış bir stratejiyle yapılması gerektiğini bilmen gerekirdi diye düşünüyorum.
Yinede aday adayları adına bu girişimlerinin eksiğiyle-fazlasıyla kendilerine bir deneyim kazandırmış olabileceğini düşünüyorum.Sonucun aday adaylarına ve şehrimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Yunus PEHLİVANLI
71kale.blogspot.com
2 Ocak 2009 Cuma
SİYASİ TERCİHİNİZ SİZİN AYNANIZDIR
1968’de ilkokula gittiğim yıllarda şunları hatırlıyorum.Okullarda çocuklara beslenme amaçlı dağıtılan Amerikan süttozu ve poğçalarını.Yine okullarda ailelere yardım amaçlı dağıtılan Vita yağlarını,bayram törenlerinde geçitlere katılan ülkemize hibe edilmiş NATO’nun eski askeri araçlarını,6-7-8 numaralı gaz lambalarını, o günün bakkallarının vitrinini süsleyen 3-5 kalıp sabun paketini,tereklerde filtresiz birinci sigaraları,tezgah önünde şeker çuvalı,yarma,buğday,nohut,fasulye çuvalları,tenekelerde kilo ile satılan gül reçeli,ispirto şişeleri,ve gazyağı varilini hatırlıyorum.
Ve evlerin olmazsa olmazı büyük bir çabayla yakılabilen gürültülü gazocaklarını hatırlıyorum.Evlerin en büyük ajans dinleme aracı lambalı radyoları.Çok nadir evlerde ,gelir durumu çok iyi ailelerin evlerinde bulunan ve şehirin santralinden bağlantı kurulabilen telefon denen aleti hatırlıyorum.
Asfalt yolların çok nadir bulunduğu ve yolları çamur deryası olan bir Kırıkkale silüetini hatırlıyorum.Elbette hatırladığım daha başka şeylerde var ancak listeyi çok uzatmak istemiyorum.
Bu saydıklarım 40 sene öncekinin manzarası.2009 yılına 1968 yılından bakınca Türkiyenin, doğal olarakta Kırıkkalenin, çok mesafe katettiğini
söyleyebilirim.
Bunları niye hatırlatma ihtiyacı duydum.Çünkü bizler o şartlardan bugüne geldik.Elbette yaşı bizlerden daha büyük insanlar yukarıdaki şartlardan daha ağırlarını yaşayarak ,yokluklarla ,birçok zorlukla, hatta kıtlık dönemlerini yaşayarak bu döneme geldiler.Niyetim Polyannacılık oynamak değil ancak yaşadığımız yüzyıl birçok imkanı ve kolaylığı bünyesinde barındıran bir yüzyıl.
İşte bizleri bu imkanlarla ve nimetlerle buluşturmada siyasetin ve siyasetçilerin emeğini vurgulayabilmek için yukarıdaki manzarayı size hatırlatma gereği duydum. 1950’li 1960’lı yıllardan itibaren ne kadar siyasi parti gelip geçmişse bu ülkeden, hepsininde az yada çok insanımızın refah düzeyinin yükseltilmesi için katkısı olmuştur diye düşünüyorum.
Zaman zaman medya organlarında siyaset ve siyasetçiler hep eleştiriye maruz kalmışlardır.Hatta hakarete maruz kalmışlardır.Buda sanıyorum siyasetin iki yönünden kaynaklanmaktadır.Siyaset iki yüzü keskin bir kılıç gibidir.Kılıcın bir yanıyla tüm insanları kucaklayan bir yapı, diğer yüzüyle toplumu kullanan hatta topluma zarar verebileceğiniz iki yüzlü bir kılıç.Yani siyaset ve onun size verdiği güç.Siyasete talip olanlar siyasetin şu yönünüde hiç unutmamalılar. Bir gün öncesinde halk sizleri göklere çıkarırken, birgün sonrasında, bir başka icraatınızdan dolayı halkın sizi siyaseten idam edebildiği vefasız bir meslek dalı
Diyelimki belediye başkanı yada milletvekili oldunuz bu andan itibaren elinizdeki siyasi güçle insanların hayatını abad edebilirsiniz yada siyasetle insanlara zulmedebilirsiniz.Bu anlamda siyasete talip olanlar hedefini iyi belirleyerek neye talip olduğunu iyi bilmelidir.
Oy verdiğimiz siyasetçiler : ”Vergi adı altında, zenginden alıp fakire verebilirler.Yada fakirden alıp zengine verebilirler.Eğer hükümetin arkasında halk varsa vergi ona göre alınır ve dağıtılır.Eğer hükümetin arkasında azınlık bir güç ve bazı lobiler varsa bu seferde vergi ona göre alınır ve dağıtılır .Yine belediye başkanlarıda güç aldıkları kesimler kim ise hizmetlerini ve diyetlerini o kesimlere öderler.İktidara halkın özü ve özeti yansır. ”
Hükümetleride belediyeleride başkanlarıda bizim oylarımız belirlediğine göre, iktidar bizim aynamız olduğuna göre;” Gelin hep beraber aynaya yeniden güzel bir adayın ve partinin ışığını yansıtalım.”
Yunus Pehlivanlı
71kale.blogspot.com
Ve evlerin olmazsa olmazı büyük bir çabayla yakılabilen gürültülü gazocaklarını hatırlıyorum.Evlerin en büyük ajans dinleme aracı lambalı radyoları.Çok nadir evlerde ,gelir durumu çok iyi ailelerin evlerinde bulunan ve şehirin santralinden bağlantı kurulabilen telefon denen aleti hatırlıyorum.
Asfalt yolların çok nadir bulunduğu ve yolları çamur deryası olan bir Kırıkkale silüetini hatırlıyorum.Elbette hatırladığım daha başka şeylerde var ancak listeyi çok uzatmak istemiyorum.
Bu saydıklarım 40 sene öncekinin manzarası.2009 yılına 1968 yılından bakınca Türkiyenin, doğal olarakta Kırıkkalenin, çok mesafe katettiğini
söyleyebilirim.
Bunları niye hatırlatma ihtiyacı duydum.Çünkü bizler o şartlardan bugüne geldik.Elbette yaşı bizlerden daha büyük insanlar yukarıdaki şartlardan daha ağırlarını yaşayarak ,yokluklarla ,birçok zorlukla, hatta kıtlık dönemlerini yaşayarak bu döneme geldiler.Niyetim Polyannacılık oynamak değil ancak yaşadığımız yüzyıl birçok imkanı ve kolaylığı bünyesinde barındıran bir yüzyıl.
İşte bizleri bu imkanlarla ve nimetlerle buluşturmada siyasetin ve siyasetçilerin emeğini vurgulayabilmek için yukarıdaki manzarayı size hatırlatma gereği duydum. 1950’li 1960’lı yıllardan itibaren ne kadar siyasi parti gelip geçmişse bu ülkeden, hepsininde az yada çok insanımızın refah düzeyinin yükseltilmesi için katkısı olmuştur diye düşünüyorum.
Zaman zaman medya organlarında siyaset ve siyasetçiler hep eleştiriye maruz kalmışlardır.Hatta hakarete maruz kalmışlardır.Buda sanıyorum siyasetin iki yönünden kaynaklanmaktadır.Siyaset iki yüzü keskin bir kılıç gibidir.Kılıcın bir yanıyla tüm insanları kucaklayan bir yapı, diğer yüzüyle toplumu kullanan hatta topluma zarar verebileceğiniz iki yüzlü bir kılıç.Yani siyaset ve onun size verdiği güç.Siyasete talip olanlar siyasetin şu yönünüde hiç unutmamalılar. Bir gün öncesinde halk sizleri göklere çıkarırken, birgün sonrasında, bir başka icraatınızdan dolayı halkın sizi siyaseten idam edebildiği vefasız bir meslek dalı
Diyelimki belediye başkanı yada milletvekili oldunuz bu andan itibaren elinizdeki siyasi güçle insanların hayatını abad edebilirsiniz yada siyasetle insanlara zulmedebilirsiniz.Bu anlamda siyasete talip olanlar hedefini iyi belirleyerek neye talip olduğunu iyi bilmelidir.
Oy verdiğimiz siyasetçiler : ”Vergi adı altında, zenginden alıp fakire verebilirler.Yada fakirden alıp zengine verebilirler.Eğer hükümetin arkasında halk varsa vergi ona göre alınır ve dağıtılır.Eğer hükümetin arkasında azınlık bir güç ve bazı lobiler varsa bu seferde vergi ona göre alınır ve dağıtılır .Yine belediye başkanlarıda güç aldıkları kesimler kim ise hizmetlerini ve diyetlerini o kesimlere öderler.İktidara halkın özü ve özeti yansır. ”
Hükümetleride belediyeleride başkanlarıda bizim oylarımız belirlediğine göre, iktidar bizim aynamız olduğuna göre;” Gelin hep beraber aynaya yeniden güzel bir adayın ve partinin ışığını yansıtalım.”
Yunus Pehlivanlı
71kale.blogspot.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)